Advertisement

Hafta içinde medyaya yansıyan bir haber vardı. Bir vatandaşımız 10 yıl kadar önce bir offshore bankada batan parası için açmış olduğu davayı kazanmış. Bu dava ile TMSF 1 milyon dolar civarında bir tazminat ödemekle yükümlü kılınmış. Haberi önemli kılan ise binlerce kişi açısından bu davanın emsal olabileceği korkusu. Eğer bu dava diğer davalara da emsal teşkil ederse, bu işin devlete maliyeti 3 milyarlara ulaşacakmış. TMSF Başkanı bu dava nedeniyle yargıyı eleştirip off-shore zararların halka ödetilmesini toplum vicdanı kabul etmez diye düşündüğünü ifade etmiş. Sayın Başkan off-shore zararlarına yönelik söyledikleriyle haklı olabilir ancak toplum vicdanını sızlatan o kadar çok karar var ki bu kararların başında yönetiminde olduğu TMSF kararları bulunuyor.

2001 krizinde bankacılık krizi patladığında çözüm için; herkesin çok itiraz ettiği, hatta Anayasa’ya dahi aykırı olduğu ileri sürülen, ancak kamuoyu önünde bunu kimsenin dillendirmediği kamu alacaklarının tahsiline ilişkin yasa çıkarıldı. Bu yasa ile içi boşaltılmış bankalara el konuldu. Bu bankalara el koyulmasına kimsenin itirazı olamazdı ve şu anda da itirazımız yok.

Ancak TMSF el koyma kararlarının uygulamasında toplum vicdanının asla kabul etmediği işlemlerde bulundu. İtirazları, eleştirileri dinlemedi ve çok büyük bir mağdurlar kitlesi yarattı. Mevduat sahiplerinin tüm paraları ödendi. Bankalarda hazine bonosu tutanların zararları da, kanunda çok açık hüküm olmamasına rağmen karşılandı. Geriye mevduat olarak sadece offshore hesap sahipleri kaldı ve bu davalar devam ediyor. Ancak asıl toplum vicdanının kabul etmediği husus, el konulan bankaların küçük hissedarlarının mağduriyetleri ki, halen bu mesele halledilmiş değil. Bankanın yönetimiyle hiçbir ilgileri olmayan, verilen kredilerde karara katılmalarını bırakın haberleri dahi olmayan, bankada yapılan yolsuzluk ve usulsüzlüklerden en küçük bir kusurları olmayan, Borsadan hisse almış küçük hissedarlar kapı önüne kondu.

Bankaların büyük hissedarları bugün bile aynı ihtişamlı yaşamlarını sürdürürken, küçük hissedarlar servetlerini kaybetmiş şekilde çalacak kapı dahi bulamıyorlar. Üstelik bu bankalar sonradan satıldıkları halde küçük hissedarların hakları yine teslim edilmedi. O gün herkes TMSF’ye, küçük hissedarları büyük hissedarlarla aynı kefeye koymayın, onların banka bataklarında en küçük kusurları dahi yok diye yalvarmıştı ama kimse dinlemedi. Şimdi banka hisselerinden mağdur olan binlerce yatırımcının zararlarını toplum vicdanı acaba kabul ediyor mu diye sormak lazım?

Banka hisselerinden mağdur olan küçük yatırımcı yanında, bankaların kredi verdiği şirketlerde, bankanın iştiraklerinde hisse senedi sahibi olanlar da zarara uğradı. TMSF bu şirketlere de el koydu ve el koyarken zarara uğratan büyük hissedarların değil, tüm hissedarların hisselerine el koyunca bir başka mağduriyet yaratılmış oldu. Hatta bu el konulan şirketler, el koymaya rağmen faaliyetlerine devam ettiler ve bu halleriyle başkalarına dahi satıldılar. Ama ne yazık ki küçük yatırımcılara kimse itibar etmedi.

Bu mağduriyetler halen toplum vicdanını rahatsız ediyor. Yargı, bu mağduriyetler için bunlar borsa riskidir deyip geçiştirmişti ama ne yazık ki toplumsal yara halen kapatılmadı. Hem de insanları gelin hisse alın diye seferberliğe başlayacağımız bugünlerde.