Advertisement

Sermaye Piyasası Kanunu Değişiklik Taslağı kısa süre içinde Bakanlar Kurulu'na sunulacak ve uygun görülürse tasarı haline gelip Meclis'e inecek. Kanun taslağının en önemli düzenlemesini İMKB'nin şirketleşmesi oluşturuyor. Borsanın anonim şirket haline gelmesi kolay gibi görünse de detaylarda oldukça sıkıntılar olduğu biliniyor.
Ortaklık yapısının nasıl oluşturulacağı, sektöre pay verilip verilmeyeceği, yönetimin nasıl oluşacağı, şirket haline gelen borsanın kamusal yetkilerinin devam edip etmeyeceği ve gayrimenkullerden oluşan mal varlığının nasıl değerlendirileceği meseleleri epeyce tartışılacak konular arasında yer alıyor.
Eski SPK Başkanı Sayın Ali İhsan Karacan, "İMKB'nin Şirketleşmesi" başlığı altındaki yazı dizisini sürdürüyor. Dizinin ikinci bölümünde, sorguladığı temel bir soru vardı: Şirketleşme ve akabinde özelleştirmede ilk olarak nasıl bir borsa istendiği sorusunun cevaplanması gerekiyor. Bu soru borsanın yapısını, geleceğini ve dolayısıyla sermaye piyasasının geleceğini belirleyecek şüphesiz. Sayın üstadımız, üç alternatif model arasından birinin seçileceğini ve bunun baştan belirlenmesinin işleri kolaylaştıracağını söylüyor.
İlk tercih, borsanın uluslararası sisteme eklemlenerek, sayıları bir elin parmakları kadar olan uluslararası borsa gruplarından birisinin içinde yer almak. Yani bağımsız borsa yerine uydu bir borsa olmak. İkinci seçenek, ileride bazı borsaları satın alarak ve diğer yollarla kendisinin bir borsa grubu oluşturması. Üçüncü alternatifimiz ise, küçük bir yerel borsa olarak bağımsız kalmak.
Dünyada borsalar arası yatay ve dikey birleşmeler öyle bir noktaya vardı ki, neredeyse dünyada bağımsız borsa kalmayacak. Dünyanın devleri diye bildiğimiz borsalar bile diğer borsalarla birleşmek veya en azından işbirliği yapmak zorunda kaldı. New York Borsası-Euronext grubu ile Nasdaq-OMX grubu en büyük 2 dev. Ayrıca İtalya-İngiltere grubu, Alman Deutsche Borse, Japonya gibi güçlü yapılar da mevcut.
İMKB'yi medya Deutsche Borse ile ilişkilendirmiş durumda. Bu konuda bazı iddialar bulunsa da, hükümetin bu modelden ziyade bölgesel lider olabilecek ikinci seçenek üzerinde durduğu söylenebilir. Karacan'ın da ifade ettiği üzere, bu seçenek İstanbul'un finans merkezi olma hedefiyle de uyumlu.
Şüphesiz hangi modelin tercih edileceği siyasi iradeye bağlı. Siyasi irade, sermaye piyasasını önümüzdeki yıllarda nasıl görmek istiyor, nasıl konumlandırıyorsa ona uygun borsa sistemi seçilecektir. Ancak bu seçim dünya gerçekleri dikkate alınarak yapılmalıdır. Dünyada borsalar arası yoğun bir rekabet yaşanıyor. Borsalar hem kendi aralarında hem de borsa dışı platformlarla rekabet yaşıyor.
Bizde henüz borsa dışı işlem platformları olmasa da çok fazla gecikme olmaksızın hayata geçecektir. Bu nedenle İMKB'nin ya da yeni adıyla İstanbul Borsası'nın teknolojik ve mali yapı bakımından güçlü olması gerekiyor. Her bakımdan güçlü yapısıyla İMKB'nin satılması değil, bizzat kendisinin çevre borsaları satın alarak gücünü artırması gerekir.
Bölgesinde lider olma tercihini seçmiş olması borsanın gelişmiş ülke borsalarıyla işbirliği yapmasına da engel olmayacaktır. Hatta işbirliğinde daha güçlü olmanın avantajını kullanacaktır. Bu yüzden, kimse şimdiden borsayı yabancılara satmaya kalkmasın. Daha çok erken.