Advertisement

Geçen hafta yapılan bir toplantıda Ekonomiden Sorumlu Bakanımız Sayın Ali Babacan ile SPK Başkanı Sayın Vedat Akgiray, piyasaların geleceğinden bahsederken İMKB için "Borsa İstanbul" terimini kullandılar. Hükümetin İstanbul Finans Merkezi projesiyle uyumlu Türkiye'deki borsaların tek çatı altında toplanmasına yönelik çalışmasında herhalde bu terim uygun bulundu ki yetkili 2 ağızdan aynı terimi duyduk. Daha önce İstanbul Borsası terimi kullanılırken belki markalaşma açısından "Borsa İstanbul" daha uygun gelmiş olabilir.
Bu bilgi bile İMKB'nin yeniden yapılanması sürecinin bürokrasi düzeyinde devam ettirildiğini gösteriyor. Bu yeniden yapılanma konusunda tek bilinen, İMKB'nin anonim şirket haline dönüşmesi. Ardından özelleşecek mi belli değil. Yoksa halka arz mı olacak? Diğer borsalara İMKB iştirak mi edecek yoksa 3 borsa tek tüzel kişilik halinde mi örgütlenecek? Bunlar belli değil. Bürokratlar çalışıyor ama piyasanın haberi yok. Daha da vahimi, İMKB'nin sahibi olması gereken banka ve aracı kurumların haberi yok. Aniden bir düzenleme çıkacak ve geri dönüşü olmayabilecek.
Anlaşıldığı kadarıyla İMKB'de kurulacak anonim şirketin ana sözleşmesi hazırlanıyormuş. Kimseyle tartışmadan hazırlanacak ve temel sorunlar halledilmeden, netliğe kavuşturulmadan yürürlüğe sokulacak bir düzenleme sorun yaratacaktır. Bu sorunların tartışılması ve cevaplanması gerekiyor. Sorunların başında nasıl bir borsa istendiğinin ortaya konulması geliyor.
İkinci sorun, borsanın sahipliğinin kime ait olduğunun netleştirilmesidir. Üçüncüsü hangi ortaklık yapısıyla olursa olsun yönetim kimde kalacak ve yeni borsanın yetki sınırları ne olacaktır? Dördüncüsü, borsanın diğer borsalarla hukuki ilişkisi nasıl şekillenecektir? Hiçbir çalışma yapmadan bu sorular sırasıyla yanıtlanmalıdır. Yanıtlar sadece hükümet düzeyinde değil, düzenleyici otorite, bizzat borsalar ve en önemlisi sektör seviyesinde verilebilmelidir.
Bugün itibarıyla ilk sorudan başlarsak nihayetinde bu sorunun cevabı siyasi iradeye ait olacaktır. Nasıl bir borsa istiyoruz? Sayın Ali İhsan Karacan bir yazısında bu konuda iki seçenek olduğunu söylüyor. Yeni borsanın uluslararası sisteme eklenmiş, sayıları bir elin parmakları kadar olan uluslararası borsa gruplarından birisinin içinde yer alması ve bunların şemsiyesi altında mı olması isteniyor? Yani
bağımsız bir borsa olmak yerine uydu bir borsa mı olacak? Ya da bu borsa ileride bazı borsaları satın alarak kendisi mi bir borsa grubu oluşturacak?
Aslında bakılırsa bu konularda kamuoyuna net bir strateji açıklanmış değil. Sayın Bakan'ın zaman zaman bu konuyla ilgili yaptığı açıklamalardan, borsanın İstanbul Finans Merkezi Projesi ile birbirini tamamlayacak şekilde hem uluslararası sistemle entegre, hem de bölgesel lider olabilecek bağımsızlık içinde olacağı yönünde mesajlar alıyoruz. Ama nihai amacın kamuoyuyla inandırıcı şekilde paylaşılmasında, tartışılmasında yarar var.
Dünyada 4 ya da 5 temel borsa grubu oluşmuş durumda. Hepsi çok sayıda borsayı bünyesinde barındıran bu gruplar arasında müthiş bir rekabet yaşanıyor. Yaşanan rekabet sadece borsaların kendi aralarında değil, borsalarla işlem platformları arasında da gerçekleşiyor. Dünyadaki mevcut durum analiz edilmeden tercih yapmanın imkânı da yok. Öyle ya da böyle olsa fark etmez denemez. Sonunda bu iş istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Bu iş sadece basit bir borsa yapılanması değil, yerli ve yabancı yatırımcılar ile uluslararası kurumların yakından ilgilendiği önemli bir reformdur.