Advertisement

Türkiye uluslararası derecelendirme kuruluşlarından not alma uygulamasını 1990'lı yılların başında başlatmıştı. Hatta ilk notu yatırım yapılabilir seviyedeydi. Ancak 1994 yılının ocak ayında yaşanan belki de ülkenin ilk finansal kriziyle beraber sınıfı geçen notumuz geri alınmıştı. Sınıfı geçebilmek için 18 yıl uğraştık. Öğrencilerin klasik bahanesidir, çalışıyorum ama öğretmen geçirmiyor diye. Gerçekten de Türkiye için bu öğrenci deyişi yüzde 100 geçerliydi. Ne yapsak, ne etsek hocalar bir türlü geçer not vermediler. Aslında bütün derslerde en çalışkan diye bilinen öğrencilerden daha iyi olmamıza rağmen geçer not bizden sürekli esirgendi. 1 8 yıl boyunca bize geçer not verilmemesinin ardında siyasi nedenler olduğunu hepimiz biliyorduk. Şimdi herkesin kafasında aynı soru var: Türkiye'ye yatırım yapılabilir notu verildiğine göre bizden siyasi, askeri veya başka bir konuda bir şeyler isteyecekler mi acaba? Herkes şu anda paranoyak derecesinde bu soruyu soruyor.
Aslında Türkiye'nin genel anlamda bu kuruluşların not artışına ihtiyacı yoktu. Özellikle 2008 yılında başlayan dünya ekonomik kriziyle birlikte Türkiye'nin gerçek notunu piyasalar hem de üst seviyeden vermişlerdi. Ama artık bahaneleri kalmadığı için kaçınılmaz olarak gerçeği teslim etmek zorunda kaldılar. Yatırım yapılabilir notunun alınması, özellikle sermaye piyasası bakımından önem kazanacak. Çünkü gerek Hazine gerek bankalar, gerekse şirketler son 10 yıldır son derece rahat bir şekilde yurtdışında borçlanabildiler. Hem de oldukça düşük maliyetlerle. Şirketler çok rahat bir şekilde yabancı ortak bulabildiler.
Borsaya da gelen yabancı sermaye çok oldu. Ama gelenlerin neredeyse tamamı hedge fon denilen spekülasyona yatkın ve kısa vadeli düşünen yatırımcılardı. Öyle ki bunların giriş ve çıkışları piyasayı gereğinden fazla dalgalandırıyordu. Şimdi büyük fonların, özellikle emeklilik fonlarının gelmesi mümkün hale geldi. Bu fonlar devasa portföylere sahip ve uzun vadeli yatırım yaptıklarından her piyasa için cazip yatırımcılar. Bu fonlar içtüzükleri veya mevzuatları gereği yatırım yapılabilir notu olmayan piyasalara ve yatırım araçlarına yatırım yapmıyorlar. Notumuz arttı diye hemen bugün yarın gelmeyeceklerdir ama ikinci bir kuruluşun da not artırması gerçekleşirse orta vadede ülkeye çok yüklü paralar sokacaklardır.
2012 yılında Türkiye'ye çok fazla yabancı kaynak girişi oldu. Gerek Hazine bonolarına, gerekse borsaya giren para yatırımcıları fazlasıyla mutlu etti. Bundan sonra da emeklilik fonları yanında çok sayıda yabancı yatırımcı Türkiye piyasalarına girecektir. Zaman içinde buna tanık olacağız. Ancak tablo bu kadar net olduğu halde yerli yatırımcılar sermaye piyasasına yine gelmeyecek gibi görünüyor. Para olmadığı için değil, piyasaya inanmadıkları, güvenmedikleri için gelmiyorlar ve gelmeyecekler.
Önümüzdeki yıl Türkiye'nin bireysel emeklilik fonlarına çok ciddi destekler getirildiği, bu fonların da piyasaya gireceği bilindiği halde yine de yerliler piyasaya gelmeyecekler. Negatif reel faize razı olup paralarını mevduatta tutmaya devam ettikleri halde sermaye piyasasına gelmemeleri pek kimsenin de umurunda değil aslında. Kimse, "Bu olayı inceleyelim, araştıralım, nedenlerini tespit edip çözüm üretelim" demiyor. Herkesin sevdası başka. "Böyle bir ortamda yerli yatırımcılar sermaye piyasasına gelmeyecek de ne zaman gelecek?" sorusunu birilerinin yanıtlaması gerekmez mi?