Advertisement

Geçen haftanın tartışmalı konularından biri, gerçekleşen halka arzların başarılı olmadığı ve küçük yatırımcıların mağdur olduğuyla ilgiliydi. Öncelikle şu tespiti yapmamız gerekiyor: Sermaye piyasası kaynaklarından küçük ve orta boy şirketlerin de yararlanması gerekiyor. Sermaye piyasası sadece büyük şirketlerin yararlanacağı bir yer değildir. Bu çerçevede oldukça küçük olan şirketlerin halka açılmasına karşı çıkmamak gerekir. Hatta sermaye piyasasının temel ilkesi olan kamuyu aydınlatma ilkesi çerçevesinde batmış olan, zararda olan şirketlerin bile halka açılması savunulabilir. Ancak ve ancak şirketle ilgili kamuya açıklanan bilgilerin tam ve doğru olması gerekir. Kamuya açıklanan bilgiler tam ve doğruyu yansıtıyorsa, yatırımcılar özgür iradeleriyle bu yatırımı yapıp yapmamak konusunda karar verirler ve alacakları risk tamamıyla kendilerine ait olur. Bu vazgeçilmez temel prensibimizdir.
Türkiye'de hisse yatırımcımız ne yazık ki yok gibi.
Giderek sayı azalıyor. Çözüm için pek bir şey de yapılmıyor. Mevcut az sayıda yatırımcının büyük çoğunluğu kısa vadede büyük kazançlar peşinde koşan, günlük iş yapan, küçük spekülatörler. Yabancıları ve büyük oyuncuları saymıyoruz. Bu arada bu grupların dışında sayıları 5-10 civarında olduğu söylenen manipülatör grupları var. Gerçekten uzun vadeli düşünen, kitaplardaki küçük yatırımcı kategorisine giren yatırımcımız yok denecek kadar az. Şimdi bu tablo karşısında küçük olan, tanınmayan şirketinizi halka açmaya çalıştığınızda hisseleri kime satacaksınız?
Patronlar genellikle şirketlerinin düşük fiyatla satılmasına razı olmuyorlar. Aracı kurumlar satabilmek için düşük fiyat önerseler de patronlar şirketlerine kıyamıyorlar. Hem de Borsada aynı sektörde faaliyet gösteren çok daha ucuz hisselerin varlığı bilindiği halde. Bu durumda patronlar ya oyuncu-manipülatör gruplarla anlaşıp kendilerini onlara teslim ediyorlar ki bu durumda abuk sabuk fiyat dalgalanmaları oluyor. Ya da yüksek fiyattan ama hiç satamama pahasına halka açılmayı kabul ediyorlar. Burada amaç, halka açılmaktan ziyade pazara girebilmek oluyor. Nasıl olursa günün birinde hisseye az veya çok alıcı gelir, o zaman gerçek satış yaparım diye düşünüyorlar. Borsanın en az 250 kişiye satılması gerek gibi anlamsız kuralını yerine getirmek için de eşe dosta küçük alımlar yaptırılıyor.
Halka arzları yapan aracı kurumlarda da sorun var şüphesiz. Borsaya uygun olup olmadığına bakmadan her şirketi halka açabiliyorlar. İşlemlerden komisyon geliri elde edilemediğinden alternatif gelir yaratabilmek için halka arzlar elverişli bir faaliyet sahası oldu. Ancak halka arzı gerçekleştiren kurumların fiyat konusunda fazla hassas davranmadıkları ortada.
Bu noktada şirket sahipleriyle kıran kırana pazarlık yapıp makul ve mantıklı fiyatlardan halka açılmayı sağlamaları gerekiyor. Ancak halka arzı yapan aracı kurumların yeterince göstermediği hassasiyeti diğer aracı kurumlar da göstermiyorlar. Bilanço anlamında güven vermeyen, fiyatı yüksek halka açılmalarda kendi müşterilerinin halka arza katılmalarını engellemeleri gerekir ki bu da pek yapılmıyor. Sektör bir bütün olarak halka arzlardaki başarısız tablonun sorumlusu aslında.
Borsanın realitesi bu. Şirketlerin kötülüğü veya üçkâğıtçılığıyla ilgili değil mesele. Mesele borsada yatırımcı olmaması. Yatırımcı getirebilecek büyük çaplı halka arzlar da nedense yerli yatırımcıya değil yabancıya pazarlanıyor. Temel sorunu kaçırmamak lazım. Piyasayı büyütüp yatırımcı tabanını genişletmeliyiz.