Advertisement

Futbol dünyasında yaşanan fırtına Borsayı daha kuvvetli etkiledi. Özellikle Fenerbahçe hisse senedinde pazartesi ilk seansta başlayan düşüş dün dahil yani 4 seans boyu devam etti. Hisse senedi sırasının durdurulması kararı alınmaması büyük eleştiriye uğramış olsa da, Borsa Başkanlığı'nın kararının uygun olduğu görülüyor. Mevzuata göre, kamuya açıklanmamış, yatırımcıların bilgisi dışında meydana gelen bazı gelişmeler olduğunda hisse sırasının geçici kapatılması ve söz konusu bilginin kamuya duyurulması gerekiyor. Gözaltılarla başlayan soruşturmada kamuoyunun bilmediği bilgiler mevcut ancak dosyada gizlilik kararı olduğu için bilgileri Savcılık dışında hiçbir kesim bilmiyor. Ne SPK, ne İMKB ne de Futbol Federasyonu bilgilerden haberdar değil. Yatırımcı kitlesi de aynı durumda. Herkesin meydana gelen olaylar karşısında durumu aynı olduğu ve yatırımcılar arasında bilgi eşitsizliği olmadığı için işlem sırasının durdurulmasının hem yararı yok, hem de kurallara pek uymuyor. Bir de unutulan bir husus var ki, tekrar etmekte fayda var: Borsaların birinci görevi alım satımın devamlılığını sağlamaktır. Yani likiditeyi korumaktır. Hatta borsaların başka bir görevi dahi olmadığı söylenebilir. Borsalar pazarı çalıştırmak zorundadır. Soruşturma iddianame açıklanınca kamuoyuyla paylaşılır hale gelecek ama bu sürenin aylar sürmesi durumunda hisse senedi sahiplerini kilitlemek daha büyük zararlara yol açabilirdi.
Yaşanan bu gelişmeler futbol kulüplerinin borsada işlem gören şirketlerinin durumunu tekrar tartışma konusu yaptı. 4 kulübümüzün de şirketlerinin borsada mevcut şekilde işlem görmesi hem kulüpler bakımından, hem de sermaye piyasası bakımından doğru olmadı. Futbol kulüpleri dernek statüsünde faaliyet gösteriyor. Dernek statülerinde olmasına rağmen devasa boyutlara ulaşan mal varlıkları, bütçeleri, ticari faaliyetleri var. Kulüp olarak borsada işlem gören çok sayıda şirketten daha büyükler. Kulüpler faaliyetlerinin bir kısmını kurdukları şirketlere devrederek, bu şirketleri halka açtılar ama şirketlerin karar süreçlerinde daima kulüpler belirleyici oldu. Başka türlü olamazdı itirazı olabilir ama dernek ve şirket bambaşka tüzel kişilikler. Bu tüzel kişiliklerin farklı olması, patronluğun her zaman kulüpte olması, şirket faaliyet sonuçlarının tamamen kulüp faaliyetlerine dayanıyor olması bir çarpıklık yarattı. Hele Beşiktaş dışındaki takımların gelirlerin bir kısmını alıp, giderleri dışarıda tutan şirket anlayışı sonunda iflas etti.
Başından beri yapılması gereken şey, dernek statüsünün olduğu gibi şirkete dönüştürülmesi ve bu şirketlerin halka açılmasıydı. Belki de önümüzdeki dönemlerde futbol dünyası bunu tartışacak. Dernek statüsüyle futbol takımı yönetimi artık olanaksız hale geldi. Bu yüzden belki de tüm profesyonel spor kulüpleri şirketleştirilmelidir. Bunlar diğer şirketler gibi ticari kurallara tabi olmalı, bilançoları olmalı, hatta iflasa tabi olmaları gerekir. Ancak bu durumda bunların halka açılması makul ve mantıklı olur.
Kulüplerin bütünüyle şirketleşmesi mümkün olamadığı takdirde bütün gelir ve giderlerin birleşeceği şirket yapılanmalarının halka açılması söz konusu olmalıdır. Şu anda yapılmaya çalışılan yapılanma bu modelin oluşturulmasıdır. Galatasaray iki ayrı futbol şirketini birleştirmiş ve sorunu büyük ölçüde çözmüştür. Beşiktaş zaten baştan bu yapıda olduğu için istenen modelde devam etmektedir. Fenerbahçe benzer bir girişim içindedir, gönüllü çağrı yapmıştır ama başarılı olamamıştır. Ama yakın zamanda o da şirket yapısını değiştirecektir. Muhtemelen Trabzon da aynı yola başvuracaktır.
Futbolda bir temizlik olacak ve futbol takımları düzeltilecekse, bunların borsadaki şirketlerinin hatta bizzat kulüplerin hukuki statülerinin de değiştirilmesi için bu olaylar belki bir başlangıç olabilir.