Ekonomi politikalarının amacı ne olmalıdır diye bir soru sorsak herhalde çoğumuzun vereceği yanıt kabaca daha çok üreten ve yatırım yapılan bir ülke yaratmak ve bunun sürdürülebilirliğini sağlamak olabilir. Türkiye ekonomisinin bu çerçevede istediğimiz noktada olmadığını görüyoruz. Bugünlerde çok konuştuğumuz yapısal reformların amacının ekonomiyi bu istenen noktaya getirecek değişim olduğunu söyleyebiliriz.
Futbol’dan bir örnekle başlamak istiyorum. 1980’li yıllar hatta 1990’lı yıllarda Türkiye’de futbol sahalarının, altyapının yetersizliğinden bahsediliyordu. Gerçekten ciddi bir altyapı eksikliği bulunuyordu. Zamanla altyapıya yönelik ciddi yatırımlar yapıldı, sahalar güzelleşti ve belli başarılar geldi. Futbolun ilerlemesi için bu kesinlikle gerekli ama yeterli değildi. Dünyadaki başarılı örneklere baktığımızda, bunun üzerine takım için altyapıdan başlayarak iyi bir sistem inşa etmek ve başarı için de sabretmek gerekiyor.
Bunu ekonomiye uyarlarsak, ekonominin sahası, zemini düşük enflasyondur. Örneğin 1980’li ya da 1990’lı yıllarda Türkiye’de enflasyon yüzde 100’ler civarındayken, mevduat faizleri, yüzde 120, bono faizleri yüzde 140, kredi faizleri yüzde 160 -170’leri buluyordu. Böyle bir ortamda, yatırım yapmak isteyen bir girişimci yüzde 160 ile kredi kullanıp, sermayesini örneğin mevduat ya da bonoda tutmak yerine yatırıma dönüştürdüğünde yüzde 200’lerin üzerinde kâr etmesi gerekiyordu ki bu yatırımı yapsın. Alternatif ise risk alıp böylesine yüksek kârlı alanları aramak yerine parasını mevduat ya da bonoda tutmaktı. Doğal olarak böyle bir ortamda çoğu yatırımcı alternatife yönelip mevduat ya da bonoyu tercih ediyor, faaliyet yerine faaliyet dışı gelirlerle firmasını döndürüyordu.
Türkiye’de enflasyonun yüzde 2’lere indiğini düşünelim. Böyle bir enflasyonun kalıcı olması halinde mevduat faizleri yüzde 2,5, kredi faizleri yüzde 3,5 - 4 civarında olacaktır. Sizce bu durumda aynı girişimci ne yapar? Parasını yüzde 2,5 ile faize yatırmayı mı tercih eder yoksa yüzde 7,5 -10 kâr edeceğini düşündüğü bir iş olsa ona mı yönelir? Çok muhtemel üretim ve yatırıma yönelecektir. Faiz getirisinin 3-4 katı kârlılık olan bir durumda ne yapsam, ne üretsem sorusu ön plana çıkacaktır. Bir başka ifade ile, ekonomi faaliyet dışından faaliyete yönelecektir. Enflasyonun birinci ligi yüzde 2 enflasyondur. Bugün dünyada görece istikrarlı ve yüksek gelirli ülkelerin çoğunun enflasyon hedefi yüzde 2’dir. Yüzde 1,5’un altı deflasyon, 2,5’un üstü enflasyon olarak algılanır ve para politikası acilen enflasyonu yüzde 2 seviyelerine döndürmeye çalışır.
Futbol benzetmesine dönecek olursak, üreten ve yatırım yapan bir ekonominin bulunması gereken zemin düşük, yüzde 2 civarı enflasyondur. Bu çerçevede ekonomide yapısal değişimin en önemli hedeflerinden birisi düşük enflasyon olmalıdır. Türkiye’de enflasyonun en önemli nedeni döviz kurlarındaki artıştır. Döviz kurlarındaki artışın en önemli nedeni ise ekonominin dışa çok bağımlı olması ve yüksek cari açığın hem akım olarak hem de yarattığı dış borç ile stok olarak getirdiği döviz talebidir. Bu çerçevede başta enerji olmak üzere ara malı ithalatını azaltmaya yönelik yapısal değişim ile ihracatı yüksek katma değerli ürünlere yönlendiren yapısal değişim enflasyon, dış denge ya da büyüme gibi makro dengeleri sağlama açısından son derece önemli olacaktır. Bunun yanında, gıdadan kaynaklanan enflasyonu engelleyebilmek için tarımsal ürün arzını talebin üzerine çıkaran, verimliliği ve rekabeti esas alan bir tarım reformu da çok önemli olacaktır. Son olarak, kayıt dışı ile mücadele ederek vergi gelirini arttırmak ve bütçe dengelerini tutturmak kamunun yönlendirdiği ve yönettiği fiyatlara olan baskıyı azaltarak enflasyon ile mücadeleyi kolaylaştıracaktır.
Ekonomide beklentilerin davranışları ve bunun sonucunda gerçekleşmeleri etkilemede son derece önemli bir role sahip olduğunu biliyoruz. Fakat bu beklentiler sadece ekonomiye yönelik değil ekonomi dışı birçok unsuru da içeriyor. Enflasyonu kalıcı biçimde yüzde 2 seviyelerine oturtmak çok önemli ama yeterli olmayacaktır. Futbol örneğinde olduğu gibi iyi bir sahanın, zeminin üzerine iyi bir sistem, iyi bir yapı oturmak da aynı derecede önemli olacaktır. Burada öngörülebilirlik ve güven açısından kurumsallaşmanın ana unsur olduğu düşüncesindeyiz. Eğitimden hukuk sistemine, teknoloji geliştirmeden sosyal güvenlik sistemine kadar kurumsallaşmanın uluslararası standartlarda başarıldığı, insan hakları ve özgürlükleri ön plana alan bir sistemi oluşturmak Türkiye için en önemli yapısal reform alanlarından birisi olmalıdır.
Yapısal reformlar sonuçları uzun vadede alınacak bir değişimi ifade ediyor. Yine futbolda olduğu gibi süreç sabır gerektiriyor. Örneğin eğitimde yapacağımız bir reformun sonucunu görmek yıllar alabilecektir. Ya da ihracat içerisinde yüksek katma değerli ürünlerin ağırlığını arttırmak uzun süre alabilir. Bu nedenle, beklentileri iyi yönetmek açısından stratejik planlarla gitmek, performans kriterleri koymak, yapısal reformların başarı şansını arttıracak unsurlar arasında olur düşüncesindeyiz.