Bloomberght
Bloomberg HT Görüş Gizem Uzuner Gelişen ülkeler için üç bağımlılık ve üç kırılganlık

Gelişen ülkeler için üç bağımlılık ve üç kırılganlık

Giriş: 09 Nisan 2020, Perşembe 19:16
Güncelleme: 04 Mayıs 2020, Pazartesi 09:21

Gelişen ülkeler için üç bağımlılık ve üç kırılganlık

Covid 19 virüsünün mevcut dünya düzenini sorgulattığı şu günlerde; her şeyin üstesinden geleceği düşünülen süper güçler bile eli kolu bağlı, tıp dünyasından gelecek müjdeyi bekliyor. Bir süredir zaten kendi sorunlarıyla boğuşan gelişen ülkeler ise mevcuttaki kaynaklarının bile ellerinden kayıp gidişini seyrediyor. Aslında zenginlik diye saydığımızın; kırk yıldır devam eden küreselleşme düzeninde bağımlılık olduğunu öğrendik.

Bütün bu iş olup bittikten sonra muhtemelen yeni bir dünya bizi bekliyor. Bu noktada gelişen ülkelerin zenginlik olarak gördükleri yanlarını; yani aslında bağımlılıklarını mercek altına almakta fayda var.

Gelişen ülkelerin bağımlılıklarının ilki hiç şüphe yok ki Çin. Önümüzdeki 30 yıl içerisinde ABD’nin “Süper Güç” unvanını Çin’e kaptıracağı düşünülüyor. 2018 yılının ilk çeyreğinde “Süper” bir dert olarak karşımıza çıkan ve “Ticaret Savaşları” olarak anılmaya başlanan dönem ABD Başkanı Donald Trump tarafından fitili ateşlenen bir konuydu. Dünya yaklaşık iki yıl bu konuyla yattı kalktı. Virüsten bahsettiğimiz şu dönemde ne kadar da masum bir dertmiş, öyle değil mi?

Ancak ne var ki, Çin’i güçlü kaslarından birisi sadece ABD'ye; ABD'nin onlara yaptığından daha fazla ihracat yapması değil; aynı zamanda dünyanın en büyük ihracatçısı olması. Bunun da yanı sıra; birçok ülkeyi de yaptığı ithalatla besliyor olması. Dolayısıyla Çin'in küçülmesi sadece Çin'i değil, Çin’in talebinden en büyük faydayı sağlayan Asyalı komşularını da vuruyor. Aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi; Çin’de yavaşlayan talep en büyük hasarı Çin’in katma değerli üretiminden ya da tüketiminden en fazla payı alan Tayvan, Malezya ve Güney Kore'ye veriyor. OECD verilerine göre, bu açıdan bakarsak Türkiye için endişelenecek çok fazla bir şey yok.

Kırılganlıkların ikincisi ise bu yıl finans dünyasında unutamayacağımız olaylar listesinde başı çekecek olan petrol fiyatlarındaki çöküş. Petrol gibi bir doğal kaynak başka hiç bir şey yapmasa bile bir ülkeyi zengin yapabiliyor. Ama başka bir şey yapmasa bile kısmı; işte tam bu dönemde petrol sahibi olmanın da bir kırılganlık olduğunu gözler önüne seriyor. Aşağıdaki grafikte, 2018 verilerine göre net petrol ihracatının milli hasılaya oranını görmek mümkün. Fiyatların gerilemesi petrol ihracatçısı ülkelerin milli hasılasını aşağı çekecek, yani o ülkeler için o kadar kötü. Biz petrol ithalatçısı olduğumuz için; mevcut durumda fayda sağlayan nadir ülkelerden biriyiz. Bu açıdan da bakınca yine Türkiye için endişelenecek bir durum yok.

Türkiye'yi endişelendiren kırılganlık ise bacasız sanayi, yani turizm. Ancak, virüsten dolayı her ülkenin aldığı ilk önlem olarak uçuş yasaklarını getirmesi ile Türkiye'ye de yumuşak karnı olan turizmden ilk yara açılmış oldu. Türkiye bu tablo içerisinde Dünya Bankası verilerine göre, turizmin milli hasıladan en büyük pay aldığı ilk on ülke arasında.

Özetle her krizde olduğu gibi; bu krizin de ucu ilk gelişen ülkelere dokundu. Zaten adı üzerinde; tanımının gelişen olmasının sebebi de zayıf noktalarını hemen örtebilecek kadar güçlü olmamaları. Bu virüsün getireceği yeni dünya düzeni bir yana; aslında tüm bu olan bitenden sonra şapkayı öne koyup kimin ne yapacağına; önce hangi yarayı sarmaya çalışacağına bakmakta fayda var. Ben şahsen şuan gelişen ülke desek bile; önce sağlık sistemimi güçlendirmem lazım diyenin geleceğimizin ilk gelişmiş ülke adayı olacağını düşünüyorum.