Konuşan kafalar
KISA TARİH
Avrupa’nın kriz tarihi ile at başı giden bir tarihi daha var. O tarih konuşanların tarihi. Ne yazık ki, 2010 yılına doğru korkulan ve önce Yunanistan ile başlayan Avrupa borç krizi bu tarihi de yazdı. Para ile ölçülebilen sorunlar yetmezmiş gibi birçok kez liderlerin de ağızlarından çıkan kelimelerin sorun yarattığına şahit olduk. Berlusconi’nin tüm dikkatleri İtalya’nın üstüne çekmesinin ardında faizler 10 yıllıkta %7’yi geçmiş ve Berlusconi’nin hükümeti de yolcu olmuştu. Krizin bittiğini onlarca defa ilan eden liderler her seferinde yanılınca piyasa oyuncularının ve reel ekonominin aktörlerinin de inançları zayıflamış ve konuşan her lidere bir ‘saç traşı’ ya da ‘iskonto’ uygulamak zorunda kalmışlardı.
UYANAN BÜYÜK DEV ‘DIJSSELBLOEM’İN AĞZI’
Dün gelen açıklamaları görmediyseniz ben kısaca 3 başlıkta toparlamış olayım:
- Bundan sona bir banka zora düşerse git kendini toparla diyeceğiz. Eğer ayağa kalkamıyorsa hissedarlardan başlayıp mevduat sahiplerine kadar aldığınız risk karşılığında sonuç bu oldu, gelin ödeyin diyeceğiz.
- Güney Kıbrıs’ta olan buydu ve bu banka kurtarma operasyonunu bir şema / taslak olarak tüm AB’ye örnek olabilir
- Bir kez birlik bu kurtarma metoduna alıştıktan sonra da ESM (Avrupa Denge Mekanizması) artık banka kurtarmak zorunda kalmayacak’’
Dijsselbloem hem Hollanda’nın Maliye Bakanı olması sebebiyle hem de daha önemlisi AB Maliye Bakanları (Eurogroup) Başkanı olması sebebiyle yakından takip edilen ‘yetkili bir ağız’. Yukarıda söylenenlerin bir kısmını dün twitter üstünden inkar etmeye çalışan bakanın son çabası da yeterli olmadı. Söylenenler ağızdan kaçmak yerine kafaların arkasını göstermesi bakımından hayli önemli. Özellikle de böyle bir zamanda dikkatsizce söylenmesi işe daha da farklı bir boyut katıyor. 1 ay önce çok az kişiyi rahatsız edecek açıklamalar şu an rahatsızlık kaynağı.
PİYASALAR NEDEN RAHATSIZ OLDU?
Öncelikle, ilk kez bir krizin vurduğu ülkede herkesten önce alacaklı olan ‘senior bondholder / öncelikli alacaklı konumundaki bono sahibi’ kreditörler zarar yazacaklar. Bunun ülkeye has bir durum olduğu düşünülürken Eurogroup Başkanı’ndan böyle bie açıklama gelmesi kafaları karıştırdı. Güney Kıbrıs bankalarının Eurostat’a göre 1.7 milyar euro tahvil ihraç ettiği görülüyor ve bunun da yaklaşık 200 milyon eurosunun ‘senior’ olduğu hesaplanıyor. Yani, yine aynı konuya geliyoruz. Miktar küçük ancak yöntem büyük sonuçlar doğurabilir.
Diğer yandan, mevduat sahiplerinin zarara katlanacak olmaları da diğer ülkelere bir örnek oluşturabilir. Aslında, Güney Kıbrıs bankalarının başka bir kaynağı olmadığı için bu yol izlendiği hesap edilirken şimdi diğer ülkelerin de bu yola başvurabilecekleri korkusu içten içe hissediliyor. Son madde ise ESM’nin her ne kadar bir bazooka olduğu bilinse de bunun açıktan söylenmiş olması. Bazuka terimi genellikle korkutacak kadar büyük ancak kullanmaya gerek kalmayacak kadar ürkütücü olarak tanımlanabilir. Ancak bazuka sahibi kullanmayacağını ifade ederse bu başka bir şey…
VE TEMELLER...
Kömür topluluğundan bugünlere gelirken birçok maddi kural ve felsefe geliştirerek bunu birliğin altyapısı için kullanan AB’nin önemli esaslarından birkaç tanesi de malların, hizmetlerin, iş gücünün ve sermayenin serbest dolaşımı şeklinde yazılmıştı. Oysa şimdi bir Avrupa ülkesinde tarihin en uzun bankacılık tatillerinden biri uygulanıyor ve açıldıklarında da bazıları belli olmayan yasaklar sebebiyle paranın hareket edemeyeceği görülüyor. Ülkenin dışına paranın çıkmasının yasaklanması sadece kısa vadeli bir önlem ve bu ülkeye has ilan edilebilirdi. Ama bu Eurogroup konuşmadan önceydi…