Son dönemde tarımda çok ilginç gelişmeler yaşanıyor.

Özellikle hayvancılık tarafında kırsaldan hiç de iyi sinyaller gelmiyor.

Yüksek girdi maliyetleriyle üretim yapmaya çalışan süt üreticilerinin çiğ süt fiyatları yerinde sayıyor. Haliyle de bu işten zarar eden çiftliklerde besi materyali açısından da kritik önemdeki anaç hayvanlar kesime gönderiliyor.

Besi çiftliklerinde ise kesim zamanı gelmiş danalar mezbahalarda 3 ay sonrasına sıra beklediği için yağlanmaya bırakılmış durumda. Bu şekilde sıra bekleyen hayvan sayısı 300 bini aştı.

Et ve Süt Kurumu’nun karkas fiyatı 28 TL iken serbest piyasada karkas fiyatları 25-26 TL seviyelerinde seyrediyor.

Üreticilerle konuştuğumuzda bugünkü kurla hesaplandığında karkas etin güncel maliyetinin 32 TL’nin üzerine çıktığını söylüyor.

Haliyle mevcut maliyetler altında bir kestiren pişman bir de kestiremeyen.

Et ve süt piyasasındaki dengesizlik yeni risklerin de öncü göstergesi niteliğinde.

Zira düne kadar canlı hayvandan lop ete kadar ithalatı aralıksız sürdüren Türkiye’nin yeni gündemi canlı hayvan ve kırmızı et ihracatı.

Peki bu tartışma nereden çıktı?

2 Aralık Pazar günü Hürriyet Gazetesinde Aysel Alp imzası ile ilginç bir haber vardı.

Tarım ve Orman Bakanlığı Bakan Yardımcısı Hadi Tunç, hem kırmızı et hem de damızlık hayvan ihracatı için işadamlarının İran, Irak ve Suriye ile temasa geçtiğini açıkladı.

Çünkü kırmızı et tüketimindeki azalma nedeniyle Et ve Süt Kurumu’nun (ESK) depoları etle dolmuş durumda ve ESK’nın stoklarında yaklaşık 20 bin ton kırmızı et olduğu belirtiliyor. 

Tüketimin neden azaldığı sorusuna Tunç, “Bunun nedenini bilmiyoruz ama son bir yılda et fiyatlarındaki artış TÜFE’nin çok altında. Bir ara şarbon nedeniyle de insanlar et tüketmekten çekindiler” yorumunda bulunuyor.

Sektörün geleceği açısından üretimden tüketime kadar hayvancılıkta bugünkü tablonun neden ve sonuçlarının çok daha iyi analiz edilmesi gerekiyor.

Resmi verilere baktığımızda son 5 yılda (2014-2018 verileri) canlı sığır, koyun, keçi ithalatı ile birlikte taze, dondurulmuş ve soğutulmuş kırmızı et ithalatının Türkiye’ye toplam faturası 4,2 milyar dolar.

Aynı dönemdeki ihracatımız ise toplamda sadece 45,5 milyon dolar.

Türkiye, hayvancılık tarafında orta ve uzun vadeli bir politikaya sahip olamadığı için piyasada arz-talep dengesi ve fiyat istikrarı bir türlü sağlanamadı.

O yüzden de piyasa yıllardır ithalat ile terbiye edilmeye ve düzeltilmeye çalışıldı.

Ama düzeltmek bir yana, süreç işin içinden çıkılmaz bir hal almaya başladı.

İthalattaki dengesizlik bugün geçici/sınırlı ihracatı gündeme getirdi.

2019'DA HAYVANCILIKTA ÖNE ÇIKAN RİSKLER

Hem kesime giden anaç hayvanlar hem de hayvancılıktan çıkma kararı alan üreticiler nedeniyle 2019 yılı, üreticisinden tüketicisine kadar herkes açısından oldukça zor ve sıkıntılı geçecek gibi gözüküyor.

Mevcut konjonktürde 2019 yılının Mart, Nisan, Mayıs aylarından itibaren sektörde kırılma riskleri var.

Çünkü bugünkü koşullarda kesime giden anaç hayvanlar ve kapanan işletmeler sonucu ahırlarda yeterli miktarda besi materyali olmayacak.

Haliyle de kırmızı ette arz-talep dengesi daha da bozulunca fiyatlarda yukarı yönlü bir hareket görmemiz kaçınılmaz olabilir.

Üretime küsenlerin sayısı artarsa yüzde 15-20 seviyelerinde telaffuz edilen kırmızı et açığımızın yüzde 25-30’lara çıkma riski kenarda bekliyor.

Bu da daha fazla ithalat anlamına gelecek ama artan ithalat talebi dış piyasada da fiyatları yukarı çekeceği için ithal etin maliyeti daha da artacak.

Bugün dünyada hiçbir ülke sahip olduğu en iyi besi materyalini satmaz. Elde fazla olan ve gözden çıkardığı hayvanları satar. Onun da bir sınırı vardır. Sınıra yaklaştıkça da fiyatlar artar.

İçerideki tabloya bakarsak durum hiç de iç açıcı değil.

Besicilik ve süt üreticiliğinden vazgeçenlerin sayısı artıyor.

En büyük tehlike de şu ki hayvancılıkta küsen geri gelmiyor.

Birçok üretici “Biran önce en az zararla bu işten nasıl çıkarım” diye hesap yapıyor.

Sektör temsilcileri durumu şu cümleyle özetliyor: “Yarın bir gün parasını versen dahi kırsalda bu hayvanları besleyecek adam bulunmayacak.”

Mevcut koşullarda kimse hayvancılıkta büyüme ya da yeni yatırımı konuşmuyor.

Herkes öncelikli olarak mevcut durumunu koruma ve ayakta kalabilme derdinde.

Geçen ay hem et hem de süt sektörünü çok yakından ilgilendiren iki konkordato haberini hatırlatmakta fayda var.

Süt ve süt ürünleri sektörünün önde gelen şirketlerinden Yörsan ile sahip olduğu 36 bin baş hayvan ile Türkiye’nin en büyük tarım işletmelerinin başında gelen Saray Çiftliği (Saray Tarım Hayvancılık AŞ) konkordato ilan etmişti.

Tarım sektöründe faaliyet gösteren ve konkordato ilan eden şirketler bununla sınırlı değil.

Ama daha da vahim olanı kırsalda sessiz sedasız bu işten kopan küçük üreticiler ve tarımdan uzaklaşan çiftçilerin durumu.

Üretim kırsalda sekteye uğrarsa zincirin sonraki halkalarının sağlıklı işlemesini beklemek hayal olur.

Özetle hayvancılık tarafında dengeler bozulmuş durumda.

Düne kadar ithalat, bugün ihracatın gündemde olduğu sektörde yarına dair kimse önünü göremiyor.

Son cümle…

2019 yılında süt ve süt ürünleri ile kırmızı et fiyatları açısından gıda enflasyonunu daha sık sık konuşacağız gibi geliyor.

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com 

 

Advertisement