Advertisement
HABERLER ABONE OL

İnsani Gelişme Vakfı (İNGEV) ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi iş birliğinde ActHuman Sosyal Kapsama İnisiyatifi tarafından hazırlanan rapor Türkiye'de prekarya sorunun mercek altına aldı. Pandemi ve ekonomik belirsizliğin katladığı prekarya üyelerinin sayıları ciddi şekilde artış gösterdiğine dikkat çekilen rapora göre, Türkiye'de 9 milyonu kayıt dışı 1 milyonu da geçici koruma altında olmak üzere yaklaşık 10 milyon kişinin güvencesiz çalıştığı tahmin ediliyor. Rapor, özellikle tekstil ve mevsimlik tarım işçiliği gibi preker çalışmanın standart haline geldiği sektörlerde özel bir denetim ve iyileştirme programı gerektirdiğinin altı çiziliyor. Rapora göre çözümün ilk adımını var olan istihdam, sosyal güvenlik ve vergi yasalarının uygulanması oluşturuyor.

Dr. Sarphan Uzunoğlu tarafından yazılan raporda en basit haliyle belirsiz, öngörülemeyen ve riskli bir çalışma şekli olarak tanımlanabileceği söylenen güvencesiz çalışmanın her geçen yıl küresel bir norm haline geldiği belirtilirken Türkiye’deki güvencesizlik problemi ve genişleyen prekarya ekseninde ortaya çıkabilecek sosyal ve ekonomik problemlere karşı üretilebilecek politikalar tartışmaya açılıyor.

Rapora göre yaklaşık 9 milyon kişinin kayıt dışı çalıştığı tahmin edilen Türkiye’de 1 milyon kişi de geçici koruma altında çalışıyor. Raporda ayrıca statü sağlanamayan, legal durumu belli olmayan insanlar gibi gruplara 5.5 milyon işsiz genci, sosyal ve ekonomik yaşamdan atılmış kişileri, hukuki gerekçelerle çalışma hayatından ve medeni hayattan izole edilen kişiler de katıldığında ekonomik faaliyetin sürmesine katkı sağlayan aktörler içerisinde prekarya üyelerinin yoğun bir şekilde var olduğu ifade ediliyor.

“Güvencesizlik aşılmadıkca krizler derinleşecek”

Raporda, özellikle Covid-19 sonrası dönemde ortaya çıkan ekonomik belirsizlik ve göçmen karşıtlığı gibi trendlerin yükselişe geçtiği ortamda prekarya meselesinin hem siyasal hem sosyal bağlamda kritik olduğu vurgulandı. Hem devletin, hem özel sektör aktörlerinin hem de sivil toplumun birbiriyle tutarlı, geniş vadeye yayılabilecek politikalar üretmesi ve bu politikaların ilgili aktörlerin çatışması değil uzlaşı gerekliliğinin altının çizildiği raporda, geniş güvencesizlik dalgalarının etkisinin kırılması amaçlanmadıkça prekaryanın odağında olduğu krizlerin derinleşebileceği vurgulandı.

Kronikleşmeye karşı 9 öneri

Akademisyen, özel sektör, basın ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden oluşan katılımcılardan gelen değerlendirmeler ve ilgili literatür göz önünde bulundurularak Türkiye’deki istihdam süreçlerinde güvenceli istihdamın öncelenmesi ve kırılgan emek koşullarının seyreltilmesi ve güvenceli çalışmanın hem çalışanlar hem de işverenler için elverişli olmasını amaçlayan sosyal politika önerileri sunan raporda güvencesizliğin kronikleşmesine karşı dokuz kategoride politika önerisi bulunuyor.

Var olan yasalar uygulanmalı

Raporda altı özellikle çizilen noktaların başında Türkiye’deki mevcut kanun ve yönetmeliklerin hakkıyla uygulanmasının dahi güvencesizliğin kronikleşmesinin önünde bir engel teşkil edebileceğine dair uzman görüşleri yer alıyor. Farklı sektörlerden temsilcilerin ortak talebinin denetim ve kanunların adil bir şekilde uygulanması olduğu görülüyor.

Bakış açısı dönüşmeli

Bireysel girişimle şahsın istihdamı arasındaki sınırın silikleştiği bir dönemden geçildiği belirtilen raporda teknolojinin ve piyasaların herkesi girişimcileştirdiği bu süreçte yasaların ve yönetmeliklerin de güvenceli çalışmayı önceleyecek şekilde dönüşmesinin şart olduğu, çalışan ve girişimci statülerine ilişkin tanımların buna göre dönüşmesi gerektiği vurgulanıyor.

Vergi ve sosyal güvenlik sistemine güven şart

Kayıtsız çalışma pratiğini besleyen faktörlerden birinin de vergi ve sosyal güvenlik sisteminin bireyin sağlığının, günlük yaşamının ve geleceğinin güvencesi olduğuna dair algının toplum içinde zayıflaması olduğu belirtilen rapora göre toplumun tüm kesimlerinin vergilerin adaletli ve kapsayıcı yatırımlara dönüştüğüne inancının artırılması, emeklilik sistemi gibi sistemlerin sağlıklı ve sürdürülebilir olduğuna dair inancın özellikle daha genç kuşaklarda ve kırılgan gruplarda yerleştirilmesi gerekiyor.

Eğitim güvencesizliğe ilaç olabilir

Yüksek ve orta öğretim de dahil olmak üzere mesleki eğitim sağlanan her aşamada programların Yüksek Öğretim Kurumu ve Milli Eğitim Bakanlığı gibi kurumlarca anlık arz talep dengelerine ve kurulu sistemin kısıtlarına bağlı kalmadan, uzun vadeli bir stratejiye dayanacak şekilde oluşturulması gerektiği belirtilen raporda eğitim stratejisini belirleyen kuruluşlara da güvencesizlikle mücadele için stratejik eylem çağrısı yapılıyor.

Teşvik ve hibe ile desteklenmeli

Raporda ayrıca kadınlar, gençler, göçmenler gibi kırılgan grupların istihdama katılımlarının teşvik ve hibe programları gibi programlarla desteklenmesi gerektiği vurgulanıyor. İstihdama katılım aşamasında da girişimcilik aşamasında da bu grupların desteklenmesi ve sürdürülebilir iş modelleri kurmaları ya da bu tür modeller içerisinde var olmalarının sağlanmasının öneminin altı çiziliyor.

Kolay örgütlenme sağlanmalı

Raporda ayrıca örgütlenmenin önündeki teknik ve hukuki engellerin devlet tarafından kaldırılması gerektiği belirtiliyor. Kısa vadeli işlerde dahi olsa çalışan kişilerin sendikalar gibi örgütlerle üyelik bağı kurması ve bu örgütlerin işverenle pazarlığı ve yasalar etrafında ortaya çıkan haklarını kullanmasının önünün açılması gerektiği söylenen raporda devletin ve sendikaların teşvik ve takip konusunda sorumluluk alması gerektiğinin altı çiziliyor.

Adil bir tekonolojik gelişim

Teknolojik ve ekonomik dönüşümün güvencesizlik konusundaki temel faktörler olduğu belirtilen raporda teknolojik gelişim istikrarlı ve adil bir şekilde gerçekleşmeden geniş kitleler için güvenceli çalışma imkanı oluşmayacağı bilinciyle teknoloji ve ekonomi politikaları çalışma yaşamının tüm paydaşlarının çıkarları ekseninde şekillenmesi gerektiği vurgulanıyor.

Ulusötesi şirketler göz ardı edilmemeli

Raporda ayrıca ulusötesi şirketlerin artan pazar payı ve belirleyiciliklerinin göz önüne alınması gerektiği belirtiliyor. Küreselleştirmenin getirdiği esnek ve fiziki limitlere bağlı kalmayan istihdam anlayışı bir yerde işsizliği artırırken öte tarafta geçici istihdam yaratırken güvencesizliği derinleştirdiği, haksız rekabet yarattığı vurgulanıyor. Bu bağlamda ulusötesi denetim ve gözetim mekanizmalarının önünün açılması gerektiğinin altı çiziliyor.

En kırılgan sektörden başlayarak mücadele edilmeli

Raporda özellikle de tekstil, mevsimlik tarım işçiliği gibi preker çalışmanın neredeyse standart haline geldiği özel sektörler öncelenerek bu sektörlere özel bir denetim ve iyileştirme programı uygulanması gerektiği belirtiliyor.