Advertisement

Cari açık, dikkat çeken sinyaller vermeye devam ediyor.
Öncelikle şunu belirtmekte yarar var. Cari açık verileri belirlenen bir döneme ait (ay veya yıl gibi) akım verilerdir. Yani ocak rakamı açıklanınca sadece bir aylık döviz hareketleri görülebilir. Ülkenin döviz hareketlerine ait stok rakamlar ilgi çekiyorsa, Merkez Bankası'nın yayımladığı Uluslararası Yatırım Pozisyonu verilerine göz atmak gerek.
Artık genel kabul gören, ancak benim katılmadığım bir görüş var: Finansmanı sağlandığı sürece cari açık çok önemli değildir deniyor. Bu bağlamda ocak ayı açığının nasıl finanse edildiğine bakmakta yarar var.
İlk dikkati çeken şey, yine kısa vadeli kalemler öne çıkmış. Aylık bazda yabancılar hisse senedi satarken, devlet iç borçlanma senedi satın almışlar. Faizlerin yükselme eğiliminde olduğu bir dönemde kamu kâğıdına yatırım yapmaları ilginç.
Bankaların ve reel sektörün aldığı bir yıldan uzun döviz kredileri de finansman açısından önemli kalemler olmuş. Özellikle bankaların, "bisikletin pedalını çevirebilmek" adına borçlandıkları anlaşılıyor. "Bisiklet" sadece kendi bilançoları değil. Yeteri kadar borçlanamasalar kur ve diğer dengeleler daha da olumsuz etkilenecek.
İkinci üzerinde durulması ve izlenmesi gereken konu doğrudan yabancı sermaye yatırımları. Ocak ayı dönemsel olarak, doğrudan yatırımlarda giderlerin, gelirlerden çok olduğu aylardandır. Ancak 2006 yılından sonraki aylık verilere, bakınca ilk defa bu kadar yüksek bir gider çıkışı göze çarpıyor. Bu konuda sonraki aylar daha net ışık verecek.
Üçüncü konu, artık kronikleşmiş bir sorun. Merkez Bankası, ocak ayında 3.7 milyar dolar tutarında dövizin ülkeye girdiğini biliyor, fakat ne amaçla olduğunu bilemiyor. Artık bu işe bir son vermenin zamanı geldi de geçiyor.
Sorunu banka kayıtlarına atıfta bulunarak geçiştirmemek gerekiyor. Çünkü artık her banka işlem yaparken mutlaka elektronik ortamı kullanıyor. Eğer ilgili kurumlar biraz daha işin detayına girebilirlerse, elektronik sistemler çözüme çok yardımcı olabilir.
İlk yapılması gereken şey, eline dövizi alıp bankaya gelene eğer havale veya ihracat geliri değilse parayı nereden kazandığının belgesini sormakla işe başlamak gerekiyor. Bazılarının "Sen hiç Ortadoğu'da, Afrika'da iş yaptın mı? Ne belgesinden bahsediyorsun? Parayı alıp getirmek bile mucize. " diye tepki vermeleri çok doğal. Tamamen haklılar. Hiçbir itirazım olamaz. Sorun muhasebe kaydı tutmak olduğu için olabildiğince detaylı bilginin yararına vurgu yapmak istiyorum.

Japonya'da deprem
Görüntüleri gördüğümde ilk tepkim, ölü sayısının sınırlı olması dileğim oldu. Deprem o kadar büyük ki, dünyaya örnek olan Japonya bile şokta. Çok üzüldüm.
Olayı uzaktan değerlendirmek kolay. Bu bağlamda ekonomik etkileri açısından bakınca, kısa vadeli şokların Japonya ve bölge ekonomilerini olumsuz etkileyecek. Borsaları ve bütçe cari dengeyi olumsuz etkileyecek, büyüme hızları yavaşlayacaktır. Sigorta şirketleri başta olmak üzere finansal sektörtörde de olumsuzluklar yaşanacaktır.
Ancak olaya biraz uzun vadeli bakınca, işin rengi değişiyor.
Belki bugün için oportünist bir yaklaşım. Ancak deprem, dünya dengeleri açısından yeni beklentiler yaratacak bir gelişme.
Hatırlanacaktır. G-20 toplantılarında öne çıkan söylemlerden birisi, Japonya, Çin ve Almanya'nın döviz rezervlerini içeride harcamaları öneriliyordu. Böylelikle cari açık veren ülkelerin ihracat kapasitelerinin artacağı söyleniyordu. Japonya'da daha çok harcama yapmak adına adalar arasına köprüler, denizin ortasına havaalanı yapılıyordu.
Şimdi deprem yıllardan beri büyüme sorunu yaşayan Japon ekonomisinde, bir çok alanda yeni yatırım gereksinimi yaratmış olacak. Altyapı, fabrika ve diğer üretim alanlarında yaşanan kayıpları yerine koyabilmek için yatırım harcamalarına hız verilecektir.