Advertisement

Cumhurbaşkanı Erdoğan, çok yakın bir zaman içinde Almanya'ya gidiyor. Ziyaret tarihi iki ülke tarafından henüz tam olarak teyid edilmedi ancak muhtemelen 27-29 Eylül tarihlerinde gerçekleşecek. Bu ziyaretin altyapısını oluşturmak üzere de bugün 3 bakan(Berat Albayrak, Ruhsar Pekcan ve Fatih Sönmez) bugün Almanya'da. 3 Türk Bakan Almanya Ekonomi ve Enerji bakanları ile komite toplantıları yapacak.

ABD ile ilişkilerimizin şekerrenk olduğu bir dönemde, AB'ye yani Almanya'ya yapılacak bu ziyaret çok önemli.

Ziyaretin kodlarını açalım:

İdlib'de Türkiye ile Rusya arasında varılan mutabakatı hatırlayın. İki ülke, İdlib'de bir silahsızlanma koridoru oluşturacak ve bu koridorun güvenliği Rusya ve Türkiye tarafından sağlanacak.

Bu ne demek?

İdlib'deki kimi tahminlere göre 3 milyonun üzerindeki kitle Şam ile Ankara arasında kalacak. Koridorun Şam'a açılan bir kapısı yok ama Türkiye'ye açılabilecek bir kapısı var. Almanya dolayısıyla AB bu kapının anahtarını elinde tutacak olan Türkiye'den epey çekinmeye başladı. Olur da, "Türkiye birgün bu kapıyı açarsa ve göç dalgası karadan ve denizden Avrupa içlerine doğru yol alırsa, ne olur" diye kara kara düşünen bir AB var karşımızda.

Neden?

Avrupa'da çoğu Arap Baharı sonrası ortaya çıkan ve güçlenen göç ve göçmen karşıtı politikalar üreten "nevzuhur partiler" türedi.

Birkaç örnek verelim: 

İsveç:İsveçli Demokratlar Partisi(%17.6)

Danimarka:Danimarka Halk Partisi(%21)

Hollanda:Özgürlük Partisi(%13)

Fransa:Ulusal Cephe(%13)

İsviçre:İsviçre Halk Partisi(%29)

İtalya:Kuzey Lig(%17.4)

Finlandiya:Finler(%18)

Almanya:Almanya İçin Alternatif(%17)

Çekya:Özgürlük ve Doğrudan Demokrasi(%11)

Avusturya:Özgürlük Partisi(%26)

Macaristan:Jobbik(%19)

Bu partilerin birkaçı hariç, tümü son 7-8 yılın eseri. Arap Baharı ile Avrupa'ya saçılan, Suriye savaşı ile Avrupa açısından görünür tehlike haline gelen göç dalgası Avrupa'da ırkçı-şoven-göçmen karşıtı partileri "oyun masası"na soktu. Yukarda saydığımız ırkçı programa sahip partilerin herbiri ülkelerinde gelecek seçimlerin ya iktidar adayı, ya iktidarı tehdit eden 2. sıra adayı partilere dönüşmüş durumda.

En yakın tehlike ise Almanya'da.

Almanya'da Merkel'in başında bulunduğu CDU-CSU ve onun alternatifi Sosyal Demokrat SPD, son kamuoyu yoklamalarına göre sadece 5 yıl önce kurulmuş bir partinin tehdidi altında. Bu partinin adı: AfD (Almanya İçin Alternatif)

AfD o kadar hızlı büyüyor ki, henüz kuruluşunun üzerinden 5 yıldan biraz uzun bir zaman geçmesine rağmen CDU-CSU koalisyonunu %41.5'ten %30'a; sosyal demokrat SPD'yi ise %25.7'den %17'lere indirmiş durumda. Son yapılan kamuoyu yoklamaları, AfD'nin altındaki "göç-göçmen karşıtlığı halısı" çekilmediği takdirde, Merkel'in yeniden iktidar olma şansı çok az, Sosyal Demokrat Parti'nin iktidar şansı ise sıfıra yakın.

Bir ayrıntı daha paylaşalım: Cumhurbaşkanı Erdoğan uzun bir aradan sonra Almanya'ya gidiyor. Üstelik Almanya ile hayli sarsıntılı bir dönem geçirdiğimiz evrenin ertesinde. Merkel, Haziran-2018'de durup durduk yerde, "Türkiye'nin ve Tayyip Erdoğan'ın Suriyeli göçmenlere ilişkin politikalarını takdir ediyoruz" dedi.

Bu ne demek? Türkiye'ye "gel artık eski günlere dönelim" mesajından başka birşey değil.

Avrupa ve özelde AB göçmen politikaları konusunda Türkiye'nin ikna edilmesinin yetmediğini, ayrıca Türkiye'nin "maddi" olarak desteklenmesi gerektiğini görüyor, idrak ediyor.

Sebep?

1) Türkiye kapıları açarsa Avrupa'yı göçmenler istila eder ve "Barbarlar'ın istilası" gibi bir tarihsel görüntü ortaya çıkar.

2) Türkiye, bu konuda yalnız bırakılırsa, zaten zor durumdaki ekonomisi çıkmaza girer, bankacılık sistemi başta olmak üzere ekonomisi zor duruma düşer ve bu durumdan en büyük zararı Türkiye'de banka yatırımları da olan İtalya, İspanya, Hollanda ve Fransa görür.

Merkel, bu yakın tehlikeyi gördüğü için Türkiye'nin çökmesi durumunda bankacılık yatırımı ve elbet sair yatırımları olan ülkelerin bu paralarının üstüne birer bardak "soğuk su" içmek zorunda kalacaklarını hatırlatıyor ve onlara "pamuk eller cebe" mesajı veriyor.

Çifte risk var anlayacağınız Avrupa açısından;

Göçmen akınına Türkiye "dur" demediği takdirde, yukarda son oy oranlarını verdiğimiz ırkçı partiler birer birer Avrupa kalelerini ele geçirecekler, bu yetmeyecek; Türkiye'deki bankacılık ve sanayi sektörü yatırımlarının üstüne de "soğuk su içmek" zorunda kalacaklar.

Şimdi, bugünkü 3 Türk bakanın Almanya seyahatini ve Tayyip Erdoğan'ın 27-29 Eylül tarihlerindeki Berlin seferini bu gözle okuyun.

Ekim ayı ortalarında, Avrupa Türkiye için "taze ve güçlü bir fon kaynağı" oluşturarak, Türkiye'nin arkasında duracaktır.

"Ne kadar para gelecektir" derseniz, bilemem. Ama gelecek...