Advertisement

“Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır.”

Bu cümlenin üzerinden tam 800 yıl geçti. Magna Carta ile zaptı rapt altına alınan, güvence sağlanan özgürlüklere, ölesiye sahip çıkan İngiliz halkının hala yazılı bir anayasası yok mesela, ihtiyaçları da yok. Biz ve bizim gibi ülkeler ise hala anayasayı değiştirecek çoğunluğun elde edilip edilmemesinin nasıl fiyatlanacağını konuşuyor. Hala özgürlük mücadelesi veriyor. Temsil sıkıntı yaşanıyor.

Uzlaşma kültüründen o kadar uzak bir toplum haline geldik ki herkes kendi dediği olsun istiyor. Karşı düşünce hiçbir şekilde saygı bulmuyor. Oysaki içinde yer almak için yıllardır bir o başlık bir bu başlık kapı aşındırdığımız AB ülkelerinin çoğu onlarca yıldır koalisyonlarla yönetiliyor. Her biri ekonomik aktivitesini de dış ilişkilerini de yönetmek konusunda geri kalmıyor. Hatta öyleki bizim coğrafyamıza demokrasi dersleri bile vermekten geri durmuyor.

Özetle; biz cok köklü ve güçlü bir medeniyetin çocuklarıyız. Anlaşmaya uzlaşmaya birbirimizi anlamaya azıcık çaba göstersek, yüzlerce yıl üç kıtada hüküm sürmüş atalarımızın da yüzünü kara çıkartmamış oluruz.

"Şu parti bu parti.. Benim dediğin, senin dediğin.." söylemini bırakıp acilen ortak akılda, muhasır medeniyetler seviyesine çıkacak yolda yürümeye değil, koşmaya başlamalıyız. Çok zaman kaybettik maalesef.

O yolun mihenk taşları da çok net aslında. Yeniden keşfe çıkmaya gerek yok: İlim, bilim yolunda ve bu ülkenin kurtarıcısı, kurucusu Atamızın gösterdiği yolda ilerlemek... Hep ileri gitmek... Yılmadan çalışmak... Üretmek... Hakça paylaşmak... Özgürce özgürlüğün tadına varmak...