Advertisement

Türkiye’de tarım açısından en stratejik alanlar arasında yer alan zeytinliklerin geleceği pek parlak gözükmüyor.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca hazırlanan “Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” TBMM Başkanlığı’na sunuldu.

Kanun tasarısı ile üretim ve yatırımın önündeki engellerin kaldırılması hedefleniyor.

Bu güzel bir hedef…

Ancak kanun tasarısında yer alan zeytinlik ve meraların kullanımına yönelik değişiklik teklifi tarım sektörü açısından endişe verici.

Hem zeytinlik hem de meraların durumu kamuoyunda çok tartışılacak gibi görünüyor.

Söz konusu tasarıda Zeytincilik Yasası’nın 20. Maddesi’nin değiştirilmesi yeniden gündemde.

Zeytinciliğin geleceği açısından kaygı ile karşılanan kanun tasarısının benzerleri, bundan önce 6 kez gündeme gelmiş ve mecliste reddedilmişti.

Hatırlayacağınız üzere 2002’den bu yana dönem dönem Meclis’e getirilen kanun tasarılarında Zeytincilik Yasası’nın 20’nci maddesi değiştirilmek suretiyle ‘zeytinlik alanların ve bu alana 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç tesis yapılamaz” ibaresi kaldırılmak istenmiş ve kamuoyunda ciddi tepki ile karşılanmıştı.

Konu şimdi yeniden Meclis’e taşınıyor. 

Yeni kanun tasarısındaki gerekçeler arasında Zeytincilik Kanunu’na yönelik olarak ‘yeni tanımlar eklenerek belirsizliklerin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır” ifadesi yer alıyor.

Taslakta, “Ülke ekonomisinde önemli bir yer tutan zeytincilik faaliyetleri ile sanayi yatırım alanlarının çakışması durumunda hem verimli sahaların zarar görmesinin önlenmesi hem de sanayi yatırımlarının ekonomik açıdan değerlendirilmesine imkan tanınması amaçlanmaktadır” ifadesi bulunuyor.

Peki yukarıda bahsi geçen bu yeni tanımlar ve düzenlemeler neler?

Son düzenlenen kanun taslağında 3573 sayılı kanunun 20’nci maddesi şu şekilde değiştirilmek isteniyor: “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede, zeytinliklerin bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyasal atık oluşturacak tesis yapılamaz ve işletilemez. Ancak alternatif alan bulunmaması ve kurulun uygun görmesi şartıyla bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış yatırımlar için zeytinlik sahalarında yatırım yapılmasına Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından izin verilebilir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bu yetkisini gerektiğinde valiliklere devredebilir.”

9 KİŞİLİK KURUL KARAR VERECEK

Kanun tasarısındaki maddeye göre söz konusu kurul, zeytinlik sahası bulunan her ilde valinin başkanlığında oluşacak.

Toprak Koruma Kurulu’nun yapısına oldukça benzeyen bu yeni kurulda, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın ildeki üst düzey temsilcileri ile ziraat fakültesi, ziraat odaları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı araştırma enstitüsünden birer üye olmak üzere toplam 9 üye yer alacak.

Kurul, en az 5 üyenin aynı yöndeki oyu ile karar alacak.

Yine Zeytinlik Kanunu’nda yapılması planlanan değişiklikle dekar başına en az 15 zeytin ağacının bulunmadığı alanlar zeytinlik kapsamında kabul edilmeyecek.

Kanun tasarısında yer alan bir diğer değişiklik ise cezalarla ilgili.

Zeytin ağaçlarını izinsiz kesenler, ağaç başına 2 bin Lira para cezası ödeyecek.

Zeytinlik sahalarda hayvan otlatanlar için ise mevcut düzenlemede yer alan 3 aylık hapis cezasının yerine 5 bin liralık para cezası öngörülüyor.

Peki bu kanun tasarısı yasalaştığı takdirde zeytinlik sahalarına daha kolay ve hızlı şekilde sanayi yatırımı(!) yapılma kararının önü açılmış olmuyor mu?

Bir taraftan imara, sanayiye açılan tarım arazilerinin korunması ve sahip çıkılması yönünde her gün televizyonlarda kamu spotları yayınlanırken, öte yandan zeytinliklerin geleceğine yönelik atılan bu adımlar arasında tezat yok mu?

Bu kanun tasarısının temelinde hedeflendiği gibi tabii ki yatırım ve üretim tarafındaki engeller kaldırılsın. Buna kimsenin itirazı yok. Ama bir taraftan engeller kaldırılırken, diğer taraftan tarımın en stratejik alanında ortaya çıkabilecek tahribatları iyi hesaplamak gerekmez mi?

Aslında Türkiye’nin önünde zeytincilik alanında çok önemli bir hedefi var.

O da zeytincilikte İspanya’nın ardından dünya ikinciliğine yükselmek.

Bu hedef doğrultusunda verilen desteklerle son 14 yılda zeytin ağacı sayısı ciddi oranda arttı.

Zeytincilik sektörü adına maalesef böyle önemli bir trend ve ortaya çıkan fırsat, tarımı ikinci plana iten bazı politikalar yüzünden riske atılıyor.

Türkiye’nin katma değer yaratma ve markalaşma hedefine ulaşabileceği ve dünyada rekabetçi konumda olabileceği ender alanlardan bir tanesi zeytincilik sektörü…

Ama bu bakış açısıyla değil…

Bildiğiniz üzere ülkelerin Uluslararası Zeytinyağı Konseyi’ne üyelik anlaşması kapsamında zeytinlik alanların korunması noktasında taahhütler ve ortak bir politika anlayışı da var.

İspanya, İtalya gibi zeytin ve zeytinyağından ciddi bir ihracat geliri elde eden ülkeler zeytin ağaçlarına gözü gibi bakarken ve sektöre her geçen gün daha fazla yatırım yaparken, biz gözden çıkarırcasına bakamayız.

Türkiye, stratejik değer ve öneme sahip zeytinliklerini korumak ve geliştirmek zorunda.

Zeytinliklere yönelik kanun tasarısının her fırsatta Meclis’e taşınmasından rahatsız olan sektör temsilcileri “Enerjimizi bu tür konulara değil, zeytinciliğin geliştirilmesine yönelik kullanmak istiyoruz” diyor.

Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Başkanı Ümmühan Tibet de söz konusu gelişmeleri kaygı verici olarak nitelendiriyor.

Zeytinciliğin kaderini belirleyecek olan kanun tasarısının Salı günü komisyona gelmesi bekleniyor.

Bakalım görüşmelerden nasıl bir sonuç çıkacak?

Yakından takip edeceğiz.

MERALAR DA TEHLİKEDE

Kanun tasarısında yer alan ve tarımı yakından ilgilendiren bir başka konu ise meraların geleceği ile ilgili.

Yeni tasarıya göre endüstri, organize sanayi, teknoloji geliştirme ve sanayi bölgeleri ile sanayi sitelerinin kuruluş ve genişleme aşamasında ihtiyaç duyulan alanlar mera vasfına sahipse, bu alanların vasfında değişiklik yapılma imkanı olacak.

Daha net ve öz bir ifadeyle, istikrarlı ve sürdürülebilir bir hayvancılık politikasının olmazsa olmazlarından birisi konumundaki meralar, endüstri ve sanayiye kurban edilebilecek.

Yine söz konusu kanun tasarısına göre mera vasfına sahip olan alanların vasfının değiştirilmesi durumunda ödenecek olan ot bedelinden muafiyet sağlanacak.

Meraların geleceğine yönelik alınan kararlar da tarım sektörü açısından kaygı verici.

Gönül isterdi ki bu yazıda meralara yönelik ıslah çalışmalarını, mera yönetimini ve bilinçli otlatma konularını ele alalım.

Ama bunları yazabilmek için önce eldeki meralara sahip çıkmamız ve korumamız gerekiyor.

Bu tür gelişmeler karşısında zaman zaman Türkiye’nin nasıl bir tarım politikası izlediğini anlamakta gerçekten güçlük çekiyoruz.

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com