Advertisement

 

24 Haziran seçimlerine sayılı günler kala TEMA Vakfı, her seçim dönemlerinde olduğu gibi “2018 EkoSiyaset Belgesini” yayımladı.

Siyasetçiler açısından yol haritası niteliğindeki 84 sayfalık kitapçık 11 başlıktan oluşuyor.

TEMA Vakfı, EkoSiyaset Belgesiyle tüm siyasi partilere, ekosistemdeki bütün varlıkları bütüncül bir şekilde ele alan, ekosistem hakkını gözeten ve sadece bugünün değil gelecek nesillerin haklarını da tanıyan politikalar üretmeleri çağrısı yapıyor.

EkoSiyaset Belgesi’nde topraktan suya, iklim değişikliğinden mera ve ormanlara kadar birçok başlık altında önemli tespitler yer alıyor.

Gelin bu tespit ve bilimsel verilere birlikte göz atalım…

Dünyada kişi başına tarım alanı 1961-2015 yılları arasında 3,7 dekardan 1,9 dekara gerilerken, Türkiye’de ise 8,2 dekardan 2,6 dekara düştü. Tarım alanlarını kaybetme hızımız dünya ortalamasının oldukça üzerinde.

Türkiye’de tarım arazilerinin kapladığı alan 1992 yılında toplam 27,6 milyon hektar iken, 2017 yılında 23,4 milyon hektara geriledi. Yani 25 yılda yaklaşık 4 milyon hektar tarım arazisi (tüm tarım arazilerinin %15’i) kaybedildi.

MERALAR ALARM VERİYOR

TÜİK verilerine göre mera alanları 2017 yılında 14,6 milyon hektar olarak gözüküyor (Ancak şuana kadar 11 milyon hektarlık mera alanının tespiti yapılmış durumda).

Cumhuriyetin ilk yıllarında 44 milyon hektarla ülke yüz ölçümünün yüzde 56’sını oluşturan mera ve çayır alanları bugün 14,6 milyon hektara inerek toplam yüzölçümünün yüzde 19’una geriledi.

Meraların yüzde 70’inde vejetasyon zayıf, bitki ile kaplı alan yüzde 10-50 arasında ve ot verimi çok düşük seviyede (20-70 kg/da kuru ot).

Ayrıca meraların ot kalitesi de düşük durumda. Kaliteli yem bitkilerinin botanik kompozisyondaki oranları yüzde 10-20 arasında gösteriliyor.

TARIM ARAZİLERİNİN %59’U EROZYONA UĞRUYOR

Toprağın niceliği kadar niteliğini de yitiriyoruz.

Burada da en büyük etkenlerin başında erozyon geliyor.

Türkiye’nin karasal alanı dünya karasal alanının yüzde 0,5’i olmasına rağmen dünyadaki erozyon miktarındaki payı yüzde 2 seviyesinde.

Türkiye’de yaklaşık 57 milyon hektar alanda erozyon görülürken, yapılan yoğun çalışmalara rağmen yalnızca yüzde 8’i kontrol altına alınabilmiş durumda.

Erozyonla toprağın en değerli kısmı yani üst toprak yok olmaya devam ediyor.

Arazilerimizin 5,6 milyon hektarında hafif (%7), 15,6 milyon hektarında orta (%20), 28,3 milyon hektarında şiddetli (%36) ve 17,4 milyon hektarında çok şiddetli (%22) erozyon görülüyor.

Türkiye’de tarım arazilerinin yüzde 59’unda, orman alanlarının yüzde 54’ünde, meraların ise yüzde 64’ünde çeşitli şiddetlerde erozyon söz konusu.

Türkiye’de erozyonla akarsulara ulaşan ve akarsularda taşınan toplam sediment miktarı 2017 yılı verilerine göre yıllık 152 milyon ton.

Genel olarak erozyonla taşınan toprak miktarı ise 700-760 milyon ton civarında.

Peki bu ne anlama geliyor?

Söz konusu miktar, her yıl 0,08 santimetre, her 12 yılda 1 santimetre üst toprağın kaybedilmesi demek.

1 santimetre toprağın oluşmasının ortalama 300-1000 yıl sürdüğü göz önüne alınırsa en önce verimliliği en yüksek üst toprak tabakası olmak üzere toprak varlığının hızla yok olduğu görülüyor.

177 ÜLKE ARASINDA 133’ÜNCÜ SIRADAYIZ

Gelelim biyolojik çeşitlilik tarafına…

Türkiye, üç bitki biyo-coğrafyasının kesiştiği ender bir ülke olarak, yüksek endemizmin görüldüğü biyolojik çeşitliliği yüksek bir ülke.

Zengin tür çeşitliliğine ve korunan alanlarla ilgili son yıllardaki artışa rağmen, 2016 yılı istatistiklerine göre Türkiye’de korunan alanların ülke yüzölçümüne oranı yaklaşık yüzde 9 seviyesinde. Bu oran gerek dünya gerekse AB ortalamalarının altında kalıyor.

Türkiye, sahip olduğu yüksek biyoçeşitliliğe rağmen dünya ölçeğinde korunan alanlar sıralamasında 177 ülke arasında 133’üncü sırada yer alıyor. Halbuki korunan alan büyüklüğünün dünya ortalaması yüzde 17 seviyesinde.

Yani sahip olduğumuz toprak ve biyoçeşitliliğin çok önemli bir kısmı hâlâ korumasız ve değeri tam olarak kavranabilmiş değil.

Hatta Türkiye’nin sahip olduğu zengin biyolojik çeşitliliğe karşın henüz bu değerlerin korunmasına yönelik çerçeve kanun bile bulunmuyor.

ORMAN AÇMA VE İŞGAL SUÇLARI %16 ARTTI

Tarım arazileri ve mera tarafındaki kan kaybı ormanlar tarafında da söz konusu.

2/B uygulamaları ile Orman Kanunu’nun 16, 17 ve 18’inci maddeleri ile verilen izinler orman arazilerinin tahribine yol açıyor.

2/B uygulaması ile 473 bin hektar alan orman rejimi dışına çıkarılmış durumda.

6292 Sayılı Kanun ile 2/B uygulamalarının yaygınlaştıracağı beklentisini ortadan kaldırmadı.

Nitekim orman açma ve işgal suçlarında suç sayısı olarak yüzde 16, açılan alan miktarında ise yüzde 35-40 artış görüldü.

TEMA Vakfı’nın 2018 EkoSiyaset Belgesinde öne çıkan tespitlerin bir kısmını paylaşmak istedik.

Umarız siyaset dünyasına ışık tutar.

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com