Advertisement

Ekonomik meselelerimizi ele alırken bazen kullandığımız terimler olaya yaklaşımımız üzerinde de etkili oluyor. Bunun en basit örneklerinden bir tanesi işsizlik rakamları.

TÜİK’in açıkladığı Eylül dönemi rakamlarına göre manşet işsizlik 0,8 puan artarak %11,4’e yükseldi. “0,8 puan”, “11,4” bunlar basit rakamlarmış gibi geliyor kulağa değil mi?

Bu rakamların açılımı şu; işsiz insan sayısı Eylül döneminde bir önceki yıla göre 330 bin artış gösterdi ve ülkede şu an aktif olarak iş arayanların sayısı 3,7 milyona yükseldi. İşsizliğin en büyük artış gösterdiği gruplar ise lise altı eğitimliler ve okur-yazar olmayanlarda gerçekleşti. TÜİK rakamlarına göre okur-yazar olmayanlarda işsizlik %5,2’den %6,1’e yükselirken, lise altı eğitimlilerde %8,9 olan işsizlik oranı %10,2’ye çıktı.  

Fakat ekonomiye sırf istatistik olarak bakmanın yanlışlığı konusunda İngiltere’de kurulan Davranışsal İçgörü Ekibi (The Behavioural Insight Team - BIT) işsizlik üzerine çok kıymetli bir çalışmaya imza atmış.

BIT’ye göre bir “iş” düzenli gelirin yanında kişinin toplum tarafından kabulü, kimlik gelişimi ve sağlığını koruması gibi birçok faktörü etkiliyor. Yani işini özellikle uzun bir süreliğine kaybeden işçilerle beraber işgücü piyasamızda yalnızca rakamlar kötüleşmiyor, işgücü kalitesi ve dolayısıyla verimlilik de düşüyor.

İşsizlerin bilgiye daha doğru bir şekilde erişimi ve araçları daha verimli kullanabilmeleri için kişisel yardım merkezleri oluşturulması gerektiğini vurgulayan BIT, bu sayede insanların iş ararken hangi yöntemleri kullanabilecekleri konusunda daha bilinçli hareket edebileceğini varsayıyor. Kişinin aradığı işte ihtiyaçları ve önceliklerini belirleyebilmesi, daha mutlu ve daha verimli olabileceği işi bulmasına yardımcı olacak.

İşverenlerin ise maaş aralıklarını açıklayarak çalışanlara karşı şeffaflığını artırması, çalışanların kendilerine not vermelerine izin vermeleri ve sürekli bir öğrenme ortamı yaratarak çalışanların becerilerini artırmayı sağlamaları, işgücü kalitesini artırmak için yapabileceklerinden bazıları olarak sıralanıyor.

BIT, çalışmada hükümetin rolünün ise işverenler ve iş arayanların nasıl karar verdiğini anlamak ve kariyer merkezleri de dahil olmak üzere istihdam piyasasında nasıl birbirleriyle iletişim halinde olduklarını gözlemlemek olduğunun altını çiziyor.

Davranışsal ekonomi yalnızca istatistik ve rakamlara değil, o rakamların arkasındaki hikayeye de yoğunlaşıyor. Eğitim seviyesi açısından düşük olan işsiz insan sayısının artması ve işsizlik dolayısıyla oluşacak eş dost baskısı, toplumsal dışlama ve kendini yetersiz hissetme gibi yükleri nasıl sırtlayabilecekleri konusunda da soru işaretleri oluşturuyor.

İşsizliğe yapısal, kalıcı ve çalışan odaklı çözümler bulmadığımız sürece işsizlik yalnızca artmakla kalmayacak, işgücümüzün kalitesi de vakit geçtikçe azalacak.