Advertisement

Davranışsal Ekonomi Ne Değildir?

“Dr. Kuznets hiçbir zaman gayrı safi milli hâsıla üzerinden hesaplanan ekonomik büyümenin, insan refahına eşit olabileceği illüzyonuna kapılmadı. Hatta kendisine bir kez öğrencilerinin çoğunun neden iş insanı değil de bilim insanı olduğu sorulduğunda Dr. Kuznets ‘Hakikate duyulan tutku açgözlülüğü önler’ cevabını vermiştir.”

  • The New York Times
    17 Ekim 1971

Yukarıda belirtilen tarih, Dr. Simon Kuznets’in gayrı safi milli hâsıla (GSMH) hesaplamasın için 1934 yılında sunduğu formül ile 1971 yılında aldığı Nobel ödülünün bir gün sonrasına denk geliyor. Tıpkı Adam Smith’in Etik Değerler Kuramında insanın bencil doğası üzerine yaptığı uyarılar gibi Kuznets de bir ekonominin başarısının yalnızca rakamlar üzerinden değerlendirilemeyeceği uyarısını yapıyor.

Ekonomilerin büyüklüklerinin çoğunlukla tahminler üzerine yapıldığı bir dönemde Kuznets’in GSMH’yi ölçebilmek adına geliştirdiği formül, “17. yüzyılın sonundan itibaren ekonomist ve istatistikçilerin tahmin için kullandığı araçları” revize ederek onlara yeni bir hayat vermesi olarak nitelendirildi.   

Kuznets’in GSMH formülü 1944’te Dünya Bankası ve IMF gibi kurumların kurulduğu Bretton Woods konferansında ekonomik boyutları belirlemek için kabul gördü ve böylece ülkeler arasındaki ekonomik yarış bambaşka bir boyut kazanmış oldu.

Bu tarihten sonra ülkeler askeri güçlerinin yanında ekonomik güçlerini de yarıştırmaya başladı ve silahlar kadar rakamlar da devletlerin odak noktası oldu.

Fakat GSMH hesaplamasında doğal kaynakların sömürülmesinden elde edilen gelir artı olarak yazılırken, doğaya verilen zarar hesaplamaya katılmadı. Şirket atıklarından zehirlenen insanların doktor harcamaları “ekonomik büyüme” çerçevesinde değerlendirildi. Yoksul insanların durumundan faydalanarak %400’lere varan faizlerle kredi veren şirketlerin “piyasa değerleri” 1 milyar doların üzerine çıktı. Kasıtlı olarak yanlış bilgi yayan internet siteleri 200 milyon eurodan büyük bir “sektör” yarattılar. Avustralya açıklarında çıkarılan bir su, nakliyatı için harcanan petrole, çevreye zararına bakılmadan verimli pazarlama yöntemleri sayesinde Türkiye’de satılmaya başlandı.

Kısacası ekonomiler büyüyüp genişledikçe Smith ve Kuznets’in uyarılarına rağmen “insan” ekonomik düşüncenin merkezinden uzaklaştı.

Kuznets’e 1971 yılında GSMH formülü için Nobel Ekonomi Ödülü’nü veren komite de bu durumun farkına vararak 2002, 2017 ve 2019 yıllarında insanı merkezine alan davranışsal ve deneysel ekonomi uzmanlarını ödüllendirdi. Yani bilim de artık ekonomide 20. yüzyıl hesaplamalarının 21. yüzyılda işlemeyeceğine inandığının sinyallerini ciddi bir şekilde vermeye başladı.      

Devrim mi yenilenme mi?

Özellikle Richard Thaler’ın 2017 yılında Nobel ödülünü kazanmasının ardından kuşkusuz son dönemlerde popülaritesi hızla artan davranışsal ekonomiyi duymuşsunuzdur. Birçok kişi gittikçe destekçi kazanan bu alandan büyük beklentiler içerisine girerken, Türkiye’nin önde gelen davranışsal bilimcileri bu beklentilere temkinli yaklaşıyor.

Bilkent Üniversitesi’nde davranışsal ekonomi üzerine dersler veren ve çalışmalarda bulunan Dr. Emin Karagözoğlu, “İnsanlarda sanki davranışsal ekonominin bir devrim olduğu ve ekonomiyi baştan sona değiştireceği inancı var. Bunun doğru olmadığını onlara iyi anlatabilmek lazım” diyor. 

“Davranışsal iktisat psikoloji ve diğer sosyal bilimlerin elde ettiği bulguları kullanarak iktisadın insan davranışını daha iyi anlamasına ve daha iyi anlatmasına imkân sağlıyor. Bu anlamda davranışsal iktisadın psikoloji ve iktisat arasında bir köprü rolü oynadığı söylenilebilir. Bunu yaparken ana akım iktisadın metodolojisini "alaşağı etmek" ya da yepyeni bir metodolojik açılım yapmak gibi bir amacı olmadığı gibi böyle bir sonucu da doğurmuyor. Tam tersine iktisadın formel disiplini, modelleme anlayışı, matematiksel niteliği ve sağlam istatistiki/ekonometrik analiz teknikleri davranışsal iktisatçılar tarafından gözetilip, "endüstri standardı" olarak muhafaza ediliyor.

İyi (davranışsal) iktisatçılar iktisadı sosyal bilimler içinde bulunduğu makbul konuma yerleştiren özelliklerinin farkındalar. Davranışsal iktisat ve ana akım iktisat daha çok insan davranışı hakkında yaptıkları varsayımlarda faklılaşıyorlar. Ancak farklı varsayımlardan yola çıkarak, teorik ve uygulamalı çalışmaları, benzer yöntemler ile yapıyorlar.

Örneğin bir davranışsal iktisat modelinde, tam rasyonalite varsayımı yapan bir ana akım modelinin yerine, sınırlı rasyonaliteye (insanların sınırlı bilişsel kapasiteye sahip olması, gelecek ile ilgili beklentilerini oluştururken eldeki bilgiyi sistematik olarak yanlış kullanması ya da kendileri için doğru/iyi olanı bilmelerine rağmen irade eksikliğinden dolayı hayata geçirememesi gibi) izin veren bir yapı inşa edip, tam rasyonaliteyi bir özel durum olarak ele alıyorsunuz. Bu durumda önereceğiniz iktisat politikaları da insanların

sınırlı rasyonaliteye sahip olabileceği gerçeğini hesaba katmış oluyor. Modelinizin her iki ihtimale (tam ve sınırlı rasyonalite) de izin vermesi, deneysel ya da diğer ampirik yöntemlerle sınırlı ve tam rasyonellik hipotezlerini birbirine karşı test etmenize de imkan tanıyor.

Bir diğer önemli husus da davranışsal/psikolojik öğelerin iktisat biliminin erken dönemlerinde Adam Smith, Jeremy Bentham, Thorstein Veblen, Vilfredo Pareto, Arthur Pigou, Irving Fisher ve John Maynard Keynes gibi önemli iktisatçıların eserlerinde hali hazırda yer almış olması. Dolayısıyla 1980'lerin başı itibariyle, iktisadın 1930'larda başlayan matematikselleşme süreci öncesindeki davranışsal köklerine -daha formel, sağlam bir disiplin olarak- dönmeye başladığını söyleyebiliriz. Yani Adam Smith ile başlayan bir düşünsel yapının, eldeki kavramsal ve uygulamalı analiz araçları artık buna izin verdiği için  iktisatta tekrar yer bulması davranışsal iktisadı ortaya çıkarıyor. Bu anlamda iktisatta davranışsal yaklaşımın yaygınlaşmasını ve güçlenmesini bir ‘devrim’den ziyade iktisadın topyekün halde tekamül etmesi olarak nitelendirmenin daha doğru olacağı kanısındayım.”

Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) ekonomi dersi veren ve uzmanlık alanları arasında davranışsal ekonomi de bulunan Dr. Mürüvvet Büyükboyacı da davranışsal iktisadın bir “devrim” değil, bir “güncelleme” olduğunu düşünenlerden.

“Klasik iktisat modelleri insanların en komplike hesapları kolaylıkla yapabileceği, bir sürü alternatifi aynı anda karşılaştırabileceği, ve insanların seçim yaparken tüm bu karşılaştırmalar sonucu kendileri için en iyi seçeceği gibi varsayımlara sahiptir. Ne var ki yapılan bazı deneyler insanların ne hesaplamaları çok doğru bir şekilde yapabildiğini ne de her zaman kendileri için en çok getiriyi sağlayan alternatifi seçtiklerini göstermiştir. Bu noktada insanların davranışlarını açıklamak davranışsal ekonomiye düşmüştür.

Davranışsal iktisat sayesinde birçok klasik iktisat modeli, insan davranışını daha çok açıklamaya yönelik olarak güncellenmiştir/güncellenmektedir. Dolayısıyla davranışsal iktisat insanların rasyonel olmadığını söylemez, insanların davranışlarını en doğru nasıl açıklayabiliriz diye bakar.”

Dünya genelinde ekonomiler eski hızında olmasa da büyüyor. ABD ekonomisi, tarihinin en uzun genişleme sürecini yaşarken toplumsal eşitsizlik artıyor, yenilen gıdaların kalitesi kötüleşiyor, kâr amacı güden şirketler gün geçtikçe daha güçlü hale geliyor, düşük gelirli insanlar gittikçe daha fazla borca giriyor, borcunu çeviremeyen yoksul ancak zengini daha zengin etmek için çalışıyor, yani ekonomi politikaları yalnızca büyümeye ve rakamlara odaklanmaya devam ettikçe birçok kişi bu büyümenin dışında kalıyor.

Davranışsal iktisat da ekonomiye bir “devrimi” değil, Adam Smith’in, John Maynard Keynes’in, Simon Kuznets’in niyetlendiği gibi insanı merkezine alacak bir güncellemeyi getiriyor.