Advertisement

Ekonomistler bugüne kadar teorilerini sanki iyiliksever bir diktatör mümkün olan en muhteşem sosyal refaha erişmek için özel bir plan uyguluyormuşçasına geliştirdiler. Fakat böyle bir planlayıcımız yok. Gerçek şu ki insanlar bencil, fedakâr veya her ikisi birden olabiliyor ve hikayelerden etkileniyor.” 

2013 yılında Nobel ekonomi ödülünü kazanan ve ekonominin rakamların ötesinde, insan davranışlarını merkezine alması gerektiğini savunan ekonomistlerden Robert J. Shiller.

Shiller, henüz Türkçeye çevrilmemiş olan son kitabı “Narrative Economics”te özellikle sosyal medyanın çığ gibi büyüdüğü ve hikayelerin hızla yayıldığı günümüzde popüler hikayelerin ekonomik davranışları ve beklentileri nasıl etkilediğini örneklerle beraber anlatıyor.

Shiller çeşitli kaynaklar üzerinden araştırdığı akademik çalışmalarda şunu gözlemliyor: Antropoloji, tarih, siyasal bilimler, psikoloji ve sosyoloji gibi sosyal bilimlere bakıldığında “anlatım” yani “narrative” kelimesini barındıran en az çalışma ekonomi ve finansta yapılmış.

Yale profesörünün kitapta sıklıkla işlediği görüşe göre insanlar bilginin özüne inmektense kendilerine anlatılanların özetiyle harekete geçiyor ve ekonomik davranışlarını, olaylara yönelik algılarını bunun etkisiyle belirliyor.

Örnek olarak ise Bitcoin ile başlıyor Shiller.

“Bitcoin hayranlarıyla karşılaştığım zaman hemen Merkle ağacı gibi işin temelindeki teorileri soruyorum. Genel olarak aldığım cevap ise boş bakışlar oluyor. Dolayısıyla ‘çok zeki bir matematisyen veya bilgisayar mühendisinin fikri ortaya çıkardığı’ inancının dışında Bitcoin hakkında herhangi bir teori, anlatımın merkezinde yer almıyor… Bitcoin’in gizemli bir kişi tarafından bulunmuş olunması, bir manifesto ile ilan edilmesi, düzene karşı olduğunu iddia etmesi, devrim vaat etmesi gibi nedenlerden dolayı insanlar bu anlatıma kapılıyorlar… Günün sonunda insanlar sırf birçok insan Bitcoin’le ilgilendiği için ilgileniyor Bitcoin’le.”

“Doğru veya yanlış fark etmez, insanlar karar verirken hikayelerden etkileniyor”

Shiller’a göre, doğru olsun veya olmasın, insan beyni dünyada olup bitene bir anlam verebilmek için anlatımları kullanmaya oldukça yatkın. Anlatımlar insanlığın sonunun nereye varacağı hakkında olduğu kadar harcama ve yatırım gibi küçük konuları hakkında da olabiliyor. Hatta Shiller konut sektörü veya hisse senedi gibi varlıklarda oluşan balonların nedeninin çoğunlukla sağlam temele oturmayan anlatımlardan kaynaklandığını söylüyor.

Oxford gibi sözlüklerin artık “hakikat sonrası” (post-truth) gibi kelimeleri resmi olarak tanıdığı, siyasetçilerin, haber kuruluşlarının, pazarlamacıların sahte hikayelerle insanları aldatmaktan utanmadığı bir dönemde beynimizin bu anlatımlara muhtaç olması, vaziyeti daha da tehlikeli hale getiriyor.

Kitapta örnek olarak resmi vergi oranları ve devletin toplayabildiği vergi miktarını gösteren Laffer Eğrisi’nin hikayesi anlatılıyor.

Jude Wanniski tarafından 1978 yılında yazılan bir kitapta Beyaz Saray’ın zamanında en güçlü isimlerinden Dick Cheney, Donald Rumsfeld, Wanniski ve Laffer’in 1974’te Washington’da bir yemek yediği not edilir. Efsaneye göre Laffer bu yemekte teorisini anlattıktan sonra grafiğini de bir peçeteye çizer.

Yıllar sonra Wanniski’nin ölümü sonrası eşi, çalışma kağıtlarının arasında Laffer eğrisinin olduğu bu peçeteyi bulur ve peçete bugün Amerikan Tarihi Ulusal Müzesi’nde sergilenmektedir.

Fakat işin ilginç kısmı Laffer’in konu hakkında yaptığı bir açıklamada “Wanniski’nin bu peçete olayı hakkında aklımdaki tek soru işareti gittiğimiz restorantın kağıt peçete değil bez havlu kullanması ve annemin beni güzel şeyleri karalamamam için çocukken sürekli tembihlemesi” diyerek bir nevi yalanlıyor.

Laffer yalanlasa da Wanniski’nin anlatımı günümüzde popülerliğini koruyor.

Büyük Buhran: Mütevazılıktan gösteriş harcamasına

Kitabında Büyük Buhran dönemindeki anlatımlar ve psikolojiye derinlemesine eğilen Shiller, Fed’in Wall Street’te Ekim 1929’da yaşanan çöküşten sekiz ay önce “yükselişteki piyasaya kredi veren bankalara destek olmayacağını” ve “spekülasyon” hakkında görüş bildirmek konusunda ne kendilerinde hak gördüklerini ne de böyle bir eğilim içerisinde olacaklarını açıkladığını yazıyor.

“Fed ne kadar gizli saklı konuşsa da yatırım yapanlar satır aralarını iyi okudu ve hızlıca harekete geçti. Washington Post gazetesi daha sonra yazdığı bir hikayede Wall Street’tekilerin görüşlerine yer verdi ve ortak kanı ‘Fed’in kendi işine bakması’ yönündeydi. Birdenbire ortaya çıkan bu ‘atışma’ anlatımı her iki taraftan gelen ve çok önem taşımayan açıklamaları bile önemli hale getirdi ve Ekim 1929’da hisse piyasalarının çöküşü gerçekleşti.”

Bu çöküşün öncesinde evde, trende, sokakta herkesin hisse piyasasından bahsettiğini belirten Shiller, birçok kişinin hisse sahibi olduğunu ve piyasadaki çöküşten etkilendiğini anlatıyor. Depresyon, boşanmalar ve intiharlardaki artışın Buhran döneminde yaşanan ekonomik zorluklardan kaynaklandığı ve siyasetçiler, din insanları ve toplumun diğer kesimleri tarafından daha mütevazı bir hayat tarzının teşvik edildiği hatırlatılıyor.

“Büyük Buhran döneminde insanlar yaşadıkları zorlukları, kendileri veya akrabalarının kayıplarını anlatmaktan tuhaf bir zevk duyuyorlardı çünkü hikayelerin ahlaki bir tarafı da vardı. Fakir olmaları kendi suçları değildi ve dolayısıyla utanılacak bir şey yoktu; acı çekenlere sempati duymak onurlu bir davranıştı.”

Fakat Buhran’ın sona ermesi ve İkinci Dünya Savaşı’nın ertesinde “Baby Boomer” neslinin eve dönmesi sonrası oluşan “Zafer Tatili Yılı” anlatımıyla beraber birçok ABD’li pahalı tatillere çıkmaya başladı. Bu dönemde insanların birbirinde gördükleri iyimserlikten ilham aldıklarını söyleyen Shiller, bu hikayelerin kendi kendini doğrulayan bir kehanet haline dönüştüğünü ve ekonomik durgunluğu sonlandırdığını vurguluyor.

Narrative Economics kitabı istihdam piyasasına robotların girişi, 1900’lü yılların başlarında insanların işlerini robotlara kaptıracağı korkusuyla harcamayı bıraktığı, anlatımların konut sektöründe insanları nasıl birbiriyle karşılaştırmaya ittiği ve “anlatım”ın ekonomik krizleri algılama, önleme ve cevap vermede ileride nasıl işimize yarayacağını anlatıyor. Mümkünse İngilizcesini vakit geçirmeden, Türkçesini de çıkar çıkmaz okumanızı tavsiye ederim.