Yapay Zekâ ve Regülasyon: Amerika Nereye Gidiyor?
Yapay zekâ artık sadece bir teknoloji konusu değil; devletlerin gücünü, ekonomilerin rekabet kapasitesini ve toplumların güven duygusunu yeniden tanımlayan bir dönüm noktası. Amerika Birleşik Devletleri’nde bu dönüşüm, kadim bir soruyu yeniden gündeme getirdi: “Ne kadar özgür inovasyon, ne kadar devlet kontrolü?” Beyaz Saray, yapay zekânın hızına yetişmeye çalışırken, onu nasıl yöneteceğini de arıyor.
Donald Trump’ın ikinci döneminde teknoloji politikaları köklü biçimde değişiyor. Yönetim, yapay zekâyı Amerikan liderliğinin itici gücü olarak tanımlıyor ve “America’s AI Action Plan” adlı yeni bir yol haritası devreye alıyor. Plan, bürokrasiyi azaltmayı, enerji yoğun veri merkezleri için izinleri hızlandırmayı ve ülke genelinde tek bir düzenleyici çerçeve oluşturmayı hedefliyor. Ancak asıl dikkat çeken, “tarafsız yapay zekâ” vurgusu. Kamu kurumlarının ideolojik önyargı taşıyan modeller kullanmaması gerektiği yönündeki açıklamalar, Washington’da “Woke AI” tartışmasını başlattı. Yönetim, yapay zekâyı yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve politik bir mücadele alanı olarak da görüyor.
Teknoloji devleri ise net konuşuyor: “Kurallar açık ve tutarlı olsun.” Google, Microsoft, OpenAI, Amazon ve Nvidia gibi şirketler, farklı eyaletlerin kendi kurallarını koymasının sektörde karmaşa yarattığını belirtiyor. Federal düzeyde tek bir regülasyon istiyorlar. Belirsizliğin yatırımları yavaşlattığını, denetimin inovasyonu cezalandırmak yerine yönlendirmesi gerektiğini savunuyorlar.
Washington bu karmaşık denklemi yönetmeye çalışırken, Kongre cephesinde klasik bir Amerikan gerilimi yaşanıyor. Son aylarda hükümetin kapanması gündemi meşgul etse de, yapay zekâ yasaları da tartışma konusu. Teknoloji yanlısı kanat “aşırı denetim inovasyonu öldürür” derken, toplum yanlısı kanat “kuralsız hız güveni yok eder” görüşünü savunuyor. Yeni nesil politikacılar ise “akıllı regülasyon liderliği güçlendirir” fikrinde birleşmeye çalışıyor. Senato’da üzerinde çalışılan yasa taslakları, bu üç çizgi arasında denge kurmayı amaçlıyor. ABD’nin farkı, tartışmayı bastırmak değil, yönlendirmek: fren değil rehberlik.
Ekonomide tablo daha da çarpıcı. Stanford HAI’nin 2025 AI Index Raporu’na göre, ABD’de 2024 yılında özel sektörün yapay zekâ yatırımları 109 milyar doları geçti. Ancak asıl değer artık sermayede değil, veride. Federal Ticaret Komisyonu, modellerin hangi verilerle eğitildiği ve kimin çıkarına hizmet ettiği konusunda daha fazla şeffaflık talep ediyor. Veri, 21. yüzyılın petrolü; güven ise onun rafinerisi. Güveni kaybeden, liderliği de kaybediyor.
Avrupa Birliği risk temelli “AI Act” ile daha katı bir yaklaşım izlerken, Amerika çevik ve esnek bir model tercih ediyor: yasak değil rehberlik, kontrol değil sorumluluk. Bu fark, ABD’nin inovasyon hızını korumasını sağlıyor.
Sonuç basit ama güçlü: Amerika, yapay zekâ yarışında yeniden yön belirleyici olmak istiyor. Türkiye ise bu dönüşümü yakından izleyerek bazı alanlarda öncü adımlar atmaya çalışıyor. Nihayetinde güçlü sistemleri ayakta tutan yalnızca zeka değil, etik ve güven duygusudur.
İnsanı merkeze alan inovasyon, her zaman kazanır.