Advertisement

Tüm global piyasalarda Eylül başından bu yana gelişmekte olan ülke para birimlerinde baskının sürdüğünü görüyoruz. Her ne kadar son bir iki haftalık vadede işler yine EM lehine dönmüş olsa da TL’de olumsuz görünüm henüz tersine dönmüş değil. Eylül başından bu yana EM para birimleri (JPEMFX) yaklaşık %4 satılırken, TL’de değer kaybı %15 seviyesinde (hem sepet hem USD bazında).

Lira'daki değer kaybının makro temelli olmadığını söylemekte fayda var. Lakin, makro temelleri olmasa da makro değişkenleri olumsuz etkilemekte. Özellikle enflasyonu. Son iki aydaki %15’lik değer kaybı kalıcı ise bu en iyi ihtimalle enflasyona ek 1.5 puan yansıma demek. Dolayısıyla 1Ç18’de %7.5 enflasyon ile çalışıyorsanız bu %9’a yakın enflasyon revizyonu anlamına gelir. Makro temelli olmayan bu hareket önce enflasyonu ve bu beklenti ile de faizi zaten olumsuz etkilemekte. Haftaya açıklanacak olan Kasım ayı enflasyonunun da yıllık %12.50’ye kadar yaklaşması şaşırtıcı olmaz.

Bu durumda elbette ki atılması gereken adımlar var. Bu adımlara 'gerek ama yeter koşul değil' şeklinde yaklaşılması daha sağlıklı olur. Kuru kontrol etmekte tek bir kurum sorumlu tutulamaz. TCMB’nin bu aşamada yapması gerekenler vardı ve Banka bu yönde adımlar da atıyor, fakat yalnızca TCMB’nin attığı ya da atması muhtemel adımlar yeterli mi soru işareti. TL’de son dönemde yaşanan değer kaybının oluş şekline bakarsak, TCMB’nin adımları gerekli fakat yeter koşul gibi gözükmüyor. 

TCMB son 2 haftada 4 adım attı;

1- İhracat reeskont kredileri ve;

2- ROK’a dair adımlar atarak bu dönemde piyasaya yaklaşık 4.5 milyar dolara yakın döviz arzını destekledi.

3- TL uzlaşmalı vadeli döviz kontratlarına geçtiğimiz hafta başladı. 1-3-6 aylık olarak toplamda 1.2 milyar dolar talep geldi ve 650 milyon USD karşıladı, rakamlar da fwd piyasasından geçen rakamlara benzer gerçekleşti. Bu hafta da yine toplam 550 milyon USD’lık ihaleler gerçekleşecek. Reel kesim açık pozisyonu açısından olumlu bir adım.

4- TCMB son olarak da hali hazırdaki fonlama kompozisyonunu değiştirerek piyasayı tamamen  %12.25 olan geç likidite penceresinden fonlayacağını duyurdu. %12 olan fonlama da geçen hafta 25 baz puan artışla %12.25’e yükseldi.

Sonuç itibariyle aslında olan biteni yalnızca izleyen bir TCMB yok. Atabildiği kadar adım atan bir Banka var. Dönem dönem kaçan fırsatlar oldu mu? Elbette olmuştur fakat bu kur hareketini tamamen TCMB ekseninde tartışmak son derece sağlıksız bir analize sevk eder. Şöyle ki, piyasanın beklediği 14 Aralık'taki 100-150 baz puanlık faiz artışı gelirse Lira’nın seyri olumluya döner mi bu şu an soru işareti çünkü halihazırda zaten dünyada en yüksek faiz sunan ekonomilerden biriyiz ama bu bizim döviz çekmemiz için yeter koşul olamıyor. Enflasyon %12.50 iken reel faiz yok vs gibi tartışmalardan ziyade enflasyonun %9’a gerileyeceği beklentisi çerçevesinde bakmak faydalı olabilir. Çünkü TCMB belli ki 1Ç18’e kadar zaman kazanmaya yönelik adımlar atmaya çalışıyor.

TR’nin içinde bulunduğu kur faiz enflasyon sarmalını, bugün olan bitenden ziyade bugüne getiren koşullar çerçevesinde tartışmak gerek. Merkez Bankası, ekonomideki kurumlardan yalnızca bir tanesi. Oysa ki iktisat politikası bir bütün. Bir taraftan %10’a yakın büyüdüğünüz, bir taraftan kurunuzun yalnızca son 2 ayda %15 değer kaybettiği ve enflasyonun %12’de seyrettiği bir makro görünümde sorunu yalnızca TCMB politikalarıyla çözerek halletmeye çalışmak, ya da kurumun kredibilitesine dair tartışmalara girmek oldukça miyopik bir yaklaşım olur. Zaman kaybetmek ve dolayısıyla da sorunu derinleştirmekten başka da maalesef bir amaca hizmet etmez.

2 yıllık faizimiz %14, önemli bir destekle yakalayabildiğimiz bir büyümemiz var. Teşvik olmayan ve daha yüksek bir faizle de 2018’de %5.5 büyümeyi nasıl yakalarız soru işareti. Bazı şeylerden feragat etmemiz gereken bir döneme giriyoruz sanki. İyi olan ise, global büyüme var ve içinde bizim olduğumuz gelişmekte olan ülkeler (EM’ler) büyüme döngüsünde halen ilk aşamada. Keşke global tarafta yaşanan bu güzel hikayeyi daha verimli değerlendirebilseydik.