Advertisement

En kısa vadede, alanımızın son derece daraldığı iki kritik konu var. Enflasyon ve dış finansman ihtiyacı. İçinden geçtiğimiz dönemi 2018 ve 2020 ile karıştırmamak gerekir. Bugün, daha yapışkan bir enflasyon, görece zor bir global ortam, belirgin şekilde azalan rezervler ve yorulmuş bilançolar var. Ekonomi o dönemlere kıyasla çok daha az esnek. 2017 yılında kredi garanti fonu ile aşırı yükselttiğimiz kredi etkisi ve üzerine de hatalı para politikası sürünce 2018 yılında enflasyon kontrolden çıkmıştı. Geç de olsa faiz silahını kullanarak enflasyonu ve de kuru yeniden kontrol etmeye çalıştık. 2020’de durum daha farklı idi. 2019’da denemeye başladığımız ve 2020’de de devam ettiğimiz bir kredi modeli ile (aktif rasyosu) ekonomiyi canlı tutmaya çalıştık. Enflasyonun %12 olduğu bir dönemde, bunun çok altında kredi faizi ile kredi vererek bu modelin uygulanamaz oluşunu, pandemiyi de bahane ederek göz ardı ettik. Bunu yaparken de kur kontrolden çıkmasın diye yüklü merkez bankası rezervi harcadık. Bir taraftan yüklü dış finansman ihtiyacımız varken, yanlış model ile ülke finansman riskini artırdık, bir taraftan da bu modeli sürdürülebilir kılmak adına TCMB rezervlerini kullandık. Bu rezervin bir kısmı ülke içindeki döviz talebine giderken, önemli bir kısmı da yeterli dış finansmanbulamadığımız için bu kanala harcandı.

Tartışma pek çok farklı boyuta bürünse de, buradaki temel makro soru, ekonominin, bu rezervleri eritecek noktaya nasıl geldiğidir. Ülke ekonomisinin, yüklü döviz ihtiyacı varken, hatalı ve öngörülemez makro politika dizaynı yüzünden ihtiyacı olan dövize erişememe noktasına neden geldiğidir. Bunu doğru analiz edersek, yarın aynı hataları tekrarlamadan düzlüğe çıkma fırsatımız olur. Enflasyon yüksek seyrederken, faizi sürreel bir şekilde, aktif rasyosu gibi uygulamalarla düşük tutarak yüklü kredi dağıttığınız bir deneysel iktisadi model sürdürülebilir değildir. İktisadi gerçeklerle örtüşmeyen, sürekli regülasyon değişikliğine başvurulan bu deneysel modeli sürdürülebilir kılmak adına da bu kaynaklar şeffaf ve doğru olmayan bir yöntemle kullanılmıştır. Dolayısıyla asıl konu, neden bu noktaya gelindiği, imkânsız olan bu modelde neden ısrar edildiği ve hepsinden önemlisi kurumların doğru öngörülebilir iktisadi politika dizayn etme becerisinin kaybolmasıdır. Pandemiyle başetmeye çalıştığımız, işsizliğin belirgin yükseldiği bir dönemden geçiyoruz. Geçtiğimiz dönemlerde bu hatalı politikalarda ısrarcı olmasaydık, muhtemelen bugün ekonominin gerçekten de ihtiyacı olan kaynak elimizde olabilirdi.

Bugüne bakarsak yine yükselen bir enflasyon ortamındayız ve yine döviz ihtiyacımız var. Her yıl yaklaşık 200-220 milyar dolar, yani milli gelirinin %30’u kadar döviz ihtiyacı olan bir ekonominin ilk atması gereken adım, ülke risk primini düşürmektir. Böylece o ekonominin döviz kaynağına erişim maliyeti de düşer. Bunu birkaç ay evvel, güven ve öngörülebilirlik inşa ettiğimizde hızlıca halledebildiğimizi de gördük. Bunun aksini yaptığımızda, maalesef büyüme modelimiz de dış kaynağa dayalı bir model olduğu için, o dış kaynağa erişemediğimizde arzu edilir büyümelere ulaşamayız. 2013 yılında 960 milyar dolar olan ülke ekonomisinin, 2020 sonunda 720 milyar dolara kadar düştüğünü, %25’inin yıllar itibari ile kaybolduğunu hatırlayalım.

Var olan büyüme modeli hatalı olmakla birlikte mevcut durum bu ise, bunun aksi şekilde işleyecek herhangi hatalı adımdan da çekiniyor olmamız gerekir. Oysa ki iktisadi politika dizaynında yaratılan her belirsizlik aksi şekilde çalışmakta, maliyet yükseltmekte ve büyümeyi de baskılamaktadır. Bugün reel kesim bilançoları üzerindeki temel maliyet de döviz kaynaklıdır.

Durum böyleyken, tutarlı ve öngörülebilir bir politika sunmadığımız, riskleri azımsadığımız her gün, enflasyonu kontrol edememe, gereken dış finansmana erişememe ve bir dönem daha büyümeden vazgeçme riskimiz artıyor.

Özetle, önümüzdeki kısa vadede, hızlı büyümek adına, birkaç yıldır denediğimiz yöntemleri yeniden denemeye kalkarsak, 2018 ve 2020’deki araçlarımızın artık elimizde olmadığını hatırlayarak sonuç çıkarımı yapmakta, o dönemlerle bugünün koşullarını karıştırmamakta fayda var.