Advertisement

Yine bir merkez bankası haftasına giriyoruz. Çarşamba günü FED ardından Perşembe günü de TCMB’nin faiz kararı toplantısı var. Piyasa fiyatlamalarına göre (IOS) TCMB’den yaklaşık 100 baz puanlık faiz artışı fiyatlanırken, ekonomist anketlerinde de benzer beklenti hâkim.

3 Mart’ta açıklanan enflasyon rakamlarının ardından, Mart ayı ve Nisan ayı için de beklentiler yukarı revize oldu. Yılbaşında da genel kanı enflasyonun Nisan’da tavanı gördükten sonra düşeceği yıllık enflasyonun %15-16 bandından döneceği şeklindeydi. Oysa ki gidişat, önümüzdeki iki ay çok daha yüksek bir yıllık enflasyona dair riskleri işaret ediyor.

TCMB açısından en zor toplantılardan biri olacaktır. Gerçi yıllardır benzer resmi sıklıkla gördüğümüz için, elbette pas geçilmemesi gereken bir toplantı. Enflasyonun geldiği seviye son derece zorlayıcı. Kaldı ki TL’nin son bir aylık vadedeki hareketi de önemli sinyaller vermekte. Global taraf satış yemeye başladığında, bununla da içerideki haber akışı birleştiğinde, TL en kötü performans sergileyen para birimi oluyor. Demek ki rehavete kapılacak, ya da durumu azımsayacak bir durumumuz yok.

Var olan gidişatta zaten global emtia ve gıda fiyatları enflasyon üzerinde bir risk oluştururken, buna TL’de bir satış daha eklenirse bundan sonrasında enflasyonu kontrol etmemiz pek mümkün olmaz. Tüm bu bilinen nedenlerden piyasa da haftaya yapılacak olan TCMB toplantısında faiz artırımı beklemekte.

Gene geçmiş dönemlerden hatırlarsak, zira bu konuda deneyim kitabımız son derece kabarık, enflasyonun yükseldiği ve piyasanın tamamen bir faiz artırımı beklediği dönemlerde, pas geçen bir merkez bankası, ilerleyen vadede maalesef daha yüksek faiz artırmak durumunda kalıyor. Bu deneyimler için de yıllar evveline gitmeye gerek yok, yakın geçmişte de benzer süreçleri ülkece yaşadık.

Global görünümde bu zaman zarfında gelişen ülkeler ve Türkiye için de çok destekleyici değil. Sermaye akımları yavaşlamıştı, son global satışta ise lehimize değil. Özellikle ABD tarafındaki faiz yükselişine çok geçici bakmamak lazım. FED ne noktada müdahaleye gelir çok kesin olmamakla beraber piyasa FED’i test edecektir. Dolayısıyla ABD 10 yıllık tahvil faizindeki yükselişe kısa soluklu bir hareket olarak bakmamakta fayda var. ABD’de enflasyon beklentilerindeki yükselişin ötesinde, reel faiz de yükseliyor. ABD ekonomisinin 1.9trl dolarlık paketin adından %7’lere kadar büyümesi bekleniyor ve bu reel faizi de yukarı çekiyor. FED ikinci çeyrekteki olası enflasyon yükselişine geçici baksa da, ki güçlü makro dayanakları var, piyasa sadece artacak olan enflasyonla ilgileniyor. Kalıcılığı geçiciliği noktasında değil. Dolayısıyla da FED’in adımını görene kadar bono satışı ara ara devam edebilir. Bu da bizim gibi gelişen ülkeler için devam eden bir risk demek çünkü içeriye umduğumuz kadar sermaye girişi olmuyor. Aksine TL üzerinde bir tur baskı da global taraftan geliyor.

Özetle içeride yükselen enflasyonun yaz aylarıyla beraber düşeceğine dair ortak bir beklentimiz olsa da, ne enflasyonun seviyesi ne de global tarafta gelişen ülke para birimleri üzerinde devam eden baskı elimizi kolaylaştırmıyor. Aksine daha da zorlaştırıyor. Kasım’dan bu yana TCMB’nin güven tesis etmek ve iletişimi güçlendirmek adına çok önemli çabaları oldu. Enflasyon ile mücadeleye dair güçlü bir iletişim de yürütülmekte. Bu önemli kazanımlara ve çabaya rağmen, enflasyon öyle kritik bir seviyede ki, bugün pas geçelim bir sonraki ay bakarız diyebilecek bir lüksümüz yok maalesef.