Advertisement

Orta Vadeli Plan çok da alışık olmadığımız şekilde, geçtiğimiz pazar akşamı resmi gazetede yayınlandı. Daha önceki yıllarda, bu kapsamlı planlar piyasa ile istişare edilerek de yapılırdı ve farklı bir sunuş görürdük. Oysa son OVP’nin paylaşımı oldukça düşük bir profil ile yapıldı.

Dökümanı üç farklı kapsamda değerlendirmemiz gerekir. Rakamsal bazda ileriye yönelik nasıl bir politika çiziyor. İçerik olarak Türkiye Ekonomisi’nin ve Küresel Ekonominin geçmekte olduğu dönüşüm sürecine ne kadar yakınsıyor. Ve son olarak da kurumların piyasalarla paylaştığı yönlendirmelerle ne kadar örtüşüyor.

Sondan başlarsak, OVP ile TCMB’nin son paylaşımları arasında belirgin kopukluk mevcut. En önemli konu üç yıllık vadede resmi enflasyon hedefi olan %5’in 2024 sonunda dahi hükümetin planlarında yer almadığı. Oysa TCMB’nin Temmuz sonu enflasyon raporunda 3 yıllık vadede enflasyonun %5 hedefe yakınsayacağı yaklaşımı var. Bu anlamda kurumlar arasında bir uyumsuzluk ortaya çıkmakta. Benzer durum cari açık tahminlerinde de geçerli. Merkez Bankası yılın geri kalanında cari fazla beklediğini ısrarla piyasalarla paylaşırken, OVP’deki 2021 yılına dair cari açık beklentisi, yılın geri kalanı içinde matematiksel olarak cari açık vereceğimizi hesaplamakta. Burada da kurumlar arasında benzer uyumsuzluk mevcut.

Ekonomide öngörülebilirliğin öncelikli kuralı ekonomi yönetiminin kendi içindeki uyumudur. OVP bu anlamda, aslında bir fikir birliği de olamadığına işaret ediyor. Her ne kadar kulağa son derece basit, enflasyon 2024’te dahi %5 hedefe ulaşmıyor olabilir gibi gelse de, özellikle para politikasının ve enflasyonun bu denli gündem maddesi olduğu bir ekonomide bu fikir ayrılığı ve enflasyon hedeflemesinin gündemde olmadığı yaklaşımı doğru bir sinyal değil.

Rakamsal bazda planın ne söylediğine bakarsak, 2021’i %16.2 enflasyon ve %9 büyüme ile tamamlıyoruz. Yine TCMB’nin 1.5 ay önceki enflasyon raporunda 2021 sonu enflasyon tahmini %14.2 idi. Bu denli kısa vadede eflasyona dair öngörülerin değişmesi, sadece piyasanın değil, kurumların da enflasyonu doğru şekilde öngöremediğini net ortaya koyuyor. Bu sebepten rakamların seviyesinden ya da erişilebilirliğinden ziyade, öncelikle piyasaya hangi sinyalin verildiği önem kazanmakta. Özellikle %20’ye yaklaşan bir enflasyonunuz ve her geçen gün bozulan enflasyon beklentileri ortamında otoritelerce en dikkat edilmesi gereken konu bu olmalı. Bu tarz karışık iktisadi sinyaller, para politikasının etkinliğine de zarar vermekte.

Yıllar itibariyle rakamlara bakarsak 2021’de %9 büyüme tüm piyasa beklentilerinde mevcut fakat bunun üzerine 3 yıl boyunca %5-5.5 büyüme iyimser gözüküyor. Türkiye ekonomisinin potansiyel büyümesi %3.5-4 seviyesinde. Potansiyel üzeri büyüme, hali hazırda enflasyonist iken, bunu sürdürmek tekrar ve daha fazla enflasyonist olacaktır. Böyle bir hedef var ise de, burada enflasyonu yıllar itibariyle %7.6’ya düşürmek Türkiye’nin enflasyon dinamiklerine bakarsak erişilebilir gözükmüyor. Şunu da hatırlamak gerekir; son 3-4 yıldır paylaşılan orta vali planlarda enflasyon ve büyüme rakamlarına dair çizilen projeksiyonlar da tutmamıştır. Dolayısıyla öngörülebilirlik adına bu önemli dokümanlarda itibar zedelenmesi de oluşmuştur.

Milli gelir açısından bakarsak, şu an 760 milyar dolar olan ekonomimiz, 2024 sonunda ancak 1 trilyon dolara erişiyor. Türkiye ekonomisi 2013 yılında 960 milyar dolara erişmiş ve ardından hızla ivme kaybetmiştir. Aradaki 10 yıllık süreçte ancak 2013 seviyesine tekrar erişebiliyoruz. Keza kişi başı milli gelirimiz ise 2013’te 12500 dolar iken, 2020 sonu itibari ile 9000 doların altındadır. OVP’deki 2024 hedefi ise 11.500 dolardır. Hedeflediğimiz rakamlarda halen 2013 seviyesinden uzağız.

Çalışan kur rakamları da 3 yıllık vadede TRY’de enflasyon civarında değer kaybı ile sürmektedir. Fakat her yıl %5 büyümeyi yakalamamız var olan tasarruflarla mümkün değil. Yabancı sermaye girişi gerekiyor. Bu çerçevede TL tahminleri ile büyüme ve enflasyon tahminleri de tutarlı değil.

Ek olarak para birimine değer kaybettirme stratejisi ile ihracat da avantaj sağlama ve büyümeyi destekleme modeli 90’lar ve 2000’lerin başında kaldı. Global döngü değişiyor ve katma değere dayalı teknolojik büyüme sağlayabilen ekonomiler esas itibari ile rekabet avantajı sağlayıp, global arena da bir adım öne geçecekler.

İçerikte ise Eximbank fonlama imkanlarına dair ihracatımızı destekleyecek adımlar mevcut, bunlar olumlu. Dijitalleşme ve yeşil dönüşümün önemi de yine planlarda mevcut. Fakat tüm bunlar için öncelikle fiyat ve finansal istikrarı sağlamamız gerekiyor. Planlanan rakamsal hedeflere erişmek için de ekonominin mevcut pozisyonundan öte, çok önemli elle utulur bir yapısal değişim sürecine girmesi gerekmekte. Ancak bu kapsamlı dönüşümü sağlayabilirsek, bahsi geçen hedeflere ulaşmamız mümkün olur.