Advertisement

5.40’ı aştık kurda. Piyasanın zaman kaybına artık tahammülü kalmadığını da, ABD tarafında ilerleme sağlanamayışının da maalesef etkisini yaşıyoruz. Dış ilişkileri bir yana koyalım.

Görünen o ki piyasa OVP’ye dair çok ciddi beklenti yüklenmiş durumda. Maliye politikasından gelecek olan adımı bekliyor. Ankara’da da çalışmalar yoğun şekilde devam ediyor ve Eylül’ün ilk haftalarında muhtemelen OVP paylaşılıyor olacak. Mali kuraldan tutun da, çeşitli kalemlerdeki tasarruf tedbirleri tartışılıyor.

En kritik olan piyasa tarafında beklentinin çok yükselmiş olması. Bu beklenti karşılanmadığı takdirde daha tatsız bir fiyatlama görme riskimiz mevcut. Rakamsal bazda tutarlı, gerçekçi, ve içinde uygulanabilir nitelikte bir tasarruf önlemleri olan maliye politikası, en azından şuan da var olan tatsız gidişatı bir miktar durdurur.

Risk nedir? Piyasanın beklediği gibi çıpa görevi görecek bir dokuman yerine daha zayıf bir çerçeve çizilmesi. Bu durumda hayalkırıklığının etkisi negatif fiyatlama olarak karşımıza bir daha çıkar. İyimser bakalım. Aksi şekilde elle tutulur bir dokuman, çıpa görevi görebilecek nitelikte bir yaklaşımın da etkisi pozitif olur. Lakin daha 1 ay var. Ve artık 1 ay çok uzun bir süre ekonomi için.

Bu en kısa vadede işin görece kolay kısmı aslında. Fakat artık bu da yeterli değil. Zor olan kısım, tahribat yaşanan reel kesim bilançoları. Halihazırda hem faiz hem kur şoku yemiş durumdayız ve bilançolarda tahribat mevcut. Sadece 2018 başından bu yana bakarsak Türkiye ekonomisi 8 puan faiz şoku ve %40 kur şoku yemiş durumda. Hangi ülke örneğine bakarsanız bakın, bu tarz bir şoka bilançoların dayanıklı kalması/esnek yanıt vermesi kolay değil. Doğru dizayn edilmiş, ve belli maliyetlerin taraflarca yüklenildiği, iyi bir bilanço ve borç yapılandırma sürecine ihtiyaç var. Bu süreçteki en büyük avantajımız banka bilançolarının sağlam olması. Fakat o sağlamlık da bir yere kadar sürer. Reel kesimde yaşanan sorunlar finansal istikrara ve banka rasyolarına yansır.

Bunlara ek olarak piyasaya yeniden güvenin aşılanması, ve ekonomi tarafında politika yapılabilirliğin güçlendiğine dair gereken sinyalin verilmesi lazım. Ülke olarak yeni bir sisteme geçtik. Özellikle yönetişim tarafında yaşanan boşluklar, hızlı aksiyon alınmasını aksatıyor olabilir. Bunu da hızla aşmak lazım.

Reel sektörün döviz pozisyona baktığımızda da bu rakamın 217 mlr usd’lik bir açık pozisyona işaret ettiğini görüyoruz. Bu açık pozisyon üzerinden hesap yaparsak; kurdaki her 10 kuruşluk artış, özel sektör üzerinde 20 mlr TL’lik yük demek.

Reel kesim bilançolarında hem kur zararı hem de faiz maliyeti artışı önce karlılıktan ardından da özkaynaklardan yenmesi demek. Gereki esnekliği olmayan bilançolarda maalesef elenmek durumunda kalır. Bu da yavaşlama değil, küçülme anlamına gelir. Öte yandan reel kesimin dış ve iç borcu çevirmede yaşadığı sıkıntı da banka rasyolarına ve karlılıklarına olumlu yansımaz. Özetle hem miktar açısından hem de vadesi açısından düşündüğümüzden de öte bir yavaşlama riski ile karşı karşıya kalırsınız. Bunun olmaması için de, ekonominin her bir kesiminin durumun ciddiyetinin daha hızlı farkına varıp, mutabakat sağlanıp, elini taşın altına sokması ve belli maliyetlere katlanarak hızla çözüm arayışına gitmesi gerekir.

Bu yüzden, her ne kadar piyasa OVP’ye kilitlenmiş olsa da işin daha zor kısmı, tahribat yaşanan reel kesim bilançoları. Doğru dizayn edilmiş, ve belli maliyetlerin taraflarca yüklenildiği, iyi bir bilanço ve borç yapılandırma sürecine ihtiyaç var. Bu süreçteki en büyük avantajımız banka bilançolarının sağlam olması. Fakat o sağlamlık da bir yere kadar sürer. Reel kesimde yaşanan sorunlar finansal istikrara yansır.