Enflasyonun tek müsebbibi kur mu?
Hayır değil. Elbette ki gerçekleşen enflasyonda kur etkisi son derece nettir. Hızlı ve yüklü olmuştur. Muhtemelen daha önce %15 civarı olan kur geçişkenliği, uzun bir dönem talebin de haddinden fazla canlı tutulması yani enflasyonist iç talep koşulları sonucunda, %25-30’lara çıkmış gözükmekte. Lakin enflasyondaki gidişatı sadece kur geçişkenliği ve maliyet enflasyonu şeklinde nitelendirmek durumu azımsamak olur.
Enflasyonda yaşadığımız yapısal bozulma, maalesef son derece kademeli oldu. Esas itibari ile 2013 sonlarında başladı ve bu süreç 2016 sonunda şiddetlendi. Bu yılın başlarında %10 olan enflasyonumuzu tek haneye düşüremediğimiz için ve yaşadığımız kur şokunun ardından da durum şiddetlendi.
Kuru bir kenara bırakırsak, daha büyük bir sorunumuz olabilir. Kur zamanla sakinler ve geçişkenlik düşer enflasyon da rayına girer mi? Pek öyle değil. Geriye dönük endeksleme dediğimiz, ve enflasyonda maalesef başa son derece bela olan bir faktörü artık tahminlerimize dahil etmek durumundayız. Özellike 2016 sonundan itibaren, yavaş yavaş geriye dönük endekslemenin etkisi artmıştır. 2018 ikinci yarıdan itibaren de enflasyonda çok daha belirgin bir faktör olmuştur. Tam da bu sebepten enflasyonun bundan sonra birer puan yükselmesinden daha ciddi bir risk vardır: beklentilerden çok daha hızlı yukarı ivmelenmesi.
Buna ek olarak, hem kur hem geriye dönük endekslemenin resme girdiği noktada atalet ve direnç gibi enflasyonun aşağı kırılmasını engelleyen, beklentileri bozan süreçler de beraberinde gelmektedir. Ülke örneklerine bakıldığında bu durumla mücadele etmenin, bir kısa vade, iki uzun vade çözümleri vardır. Kısa vadede ilk aşamada enflasyonun daha da fazla yukarı yönlü şiddetlenmesini englellemek için, daha da geriye dönük endekslemenin şiddetini azaltmak için, maalesef büyümeden vazgeçerek, buraya parasal bir şok uygulamanız gerekir. Bu olmadığı takdirde, kontrolden çıkmış bir enflasyon ile baş başa kalma riskiniz vardır. Uzun vadede ise sektörel bazda fiyat artışlarına sebep olan mikro unsurları hesaba katarak önlemler almamız gerekir. Politika tedbirlerine de “bunu yaptık da ne oldu” şeklinde yaklaşmaktan ziyade, “yamasaydık peki ne olurdu”yu düşünerek yaklaşmamızda fayda olabilir.
Son birkaç gündür duyduğumuz, örneğin perakende de son fiyatlarda indirime gitmek, ilk anda işe yarar dursa da, soruna yine palyatif çözüm üretmektir. Bu zaman zarfında bir taraftan da ücretlere artış gelirse, makro açıdan, enflasyonla mücadeleyi destekleyen bir süreç olmaz. Sorunun temeline inmediğimiz takdirde, şu anda da olduğu gibi, onca önlem alınmasına rağmen kendimizi bir anda çok daha yüksek rakamlarla muhatap olmak durumunda bulabiliriz.
Türkiye 2000’lerin başlarında enflasyonla mücadele, geriye dönük endekslemeden kurtulma ve enflasyon direncini kırmada çok emek harcamış bir ekonomidir. Kronik enflasyon geçmişimiz de vardır. Dolayısıyla yaşadığımız soruna yalnızca kur geçişkenliği ve maliyet enflasyonu şeklinde yaklaşarak durumu azımsamayalım. Enflasyon verisini biraz kurcaladığınızda, durum bir miktar daha farklı sanki.
Toplarsak, yarın açıklanması beklenen enflasyonla mücadele programında sorunun teşhisi doğru konur ve teknik açıdan doğru adımlar atılırsa, yukarıda bahsettiğimiz riskler de bertaraf edilmiş olur.