Büyümenin kaderi bize bağlı..
Sanırım büyüme tahmini yaparken asıl sormamız gereken soru 2019’da ne olacağından ziyade, büyüme patikasının önümüzdeki 3-4 yıl nasıl şekilleneceği.
Her ne kadar global ekonomi Türkiye ve benzer ülke büyümelerinde tahmin yaparken önemli bir faktör olsa da, global ekonominin 2019’da bu yılın bir miktar altında büyüyeceği varsayımı ile, global tarafı sabit kabul edelim ve içeriye bakalım.
Yaşadığımız darboğaz ne 2001 ne de 2009 krizine benzer. Biri bankacılık sektörü idi diğeri de global, bizim dışımızdan gelen bir şok idi. Oluş şekilleri farklı olduğundan, çıkış da farklıydı.
2018’de yaşadığımız ve aslında literatüre ödemeler dengesi krizi olarak geçecek olan bu süreç, ekonomist olarak cevabını vermekte en çok zorlandığımız ve kanımca kimsenin net/teknik bir cevabı olmadan hissiyat ile bulmaya çalıştığı, bu durumu 3-4 çeyrekte mi atlatacağız yoksa çok daha uzun süre baskı altında bir büyüme dönemine mi giriyoruz sorusu. Cevabın net olamayışı da anlaşılır. Çünkü bu biraz da otoritelerin bu dönemde ne hızda haraket ettiği ve ne derece doğru/teknik adımlar atabildiği ile bağlantılı olacak. Zaman doğru kullanılamayıp, atılan adımlar teknik düzeyde yeterli olmadıkça, sürecin uzaması riski artar.
Önce verilerdeki gidişata sonra da yapılanlara bakarsak.
Büyüme göstergeleri tarafında, içinde bulunduğumuz dördüncü çeyrek verileri, üçüncü çeyrek gerçekleşmelerine kıyasla, rakamsal bazda daha zayıf. Bazı tüketim göstergelerine bakarsak; tüketim vergilerinde reel bazda daralma, 3Ç18’de %20lerde iken, bu rakam Ekim Kasım döneminde %37’lere kadar derinleşiyor. Tüketici güveni 2009’dan bu yana en düşük seviyesind. Bir iki aydır dip yapma görüntüsü olsa da diğer veriler bunu tam desteklemiyor. Kredi büyüme hızlarında (momentum, 13 haftalık, yıllıklandırılmış) reel bazda daralma özel bankalarda %40’a kadar derinleşmiş. Nominal rakam %20’lerde. Bir miktar kamu tarafının kredi tarafını desteklemeye çalıştığını görüyoruz. Alınan önlemleri de azımsamamak lazım, otomotiv beyaz eşya vs gibi sektörlere gelen destekler bir miktar talep yarattığından her gelen veriyi, bir taraftan da bu destekleri ayrıştırarak anlamamız gerekiyor. Grafiklerde burası toparlanıyor mu derken, bir anda desteklerin çekilmesi ile yeniden bozulmalarla karşılaşma ihtimalimiz de olabilir. Gidişat rakamsal bazda bu şekilde.
Peki sorun ne ve ne yapılıyor?
Sorun kredi kanalının çalışmaması ve bilanço resesyonu süreci. Reel kesim bilançosundaki tahribata yeteri düzeyde cevap verecek önlemlerin bir miktar geciktiğini görüyoruz. Piyasanın beklentisi net; stres testlerinin sonuçlarının paylaşılması, bunun ardından da ödenme ihtimali olmayan bu borçların nasıl bir mekanizma ile banka bilançolarından temizleneceğine net ve toplu bir şekilde karar verilmesi. Piyasa ile paylaşılması.
Elbette ki bu zaman zarfında pek çok adım da atılıyor. Banka sermayelendirme haberleri dışında, ipotek teminatlı menkul kıymet üzerine yazılmış VDMK ihracı (ki meblağ 3 mlr TRY sınırlı ama devamı muhtemel). Ki burada en kritik konu bu ilk ürünü takip edecek olan yeni ürünleri kimlerin almaya gönüllü olacağı konusu. Bankalara likidite sağlayan bir ihraç ama kredi kanalı sorununu çözer nitelikte ve boyutta değil. Ya da 5-10 yıllık hazine bonolarının iptal edilmesi ile 15-16 mlr TRY gibi bir meblağ kamu borçlanmasına gideceğine yine bilançolarda kalıyor. Likidite artışı sağlar ama kredi kanalını bu şekilde ufak adımlarla açma çabası sonuca ulaştırır mı. Soru işareti. Bir taraftan da bu adımlar atılırken bono piyasasını bozmamaya özen gösterilmesi gerekiyor.
Ya da bu hafta talep toplaması olan ve son olarak talep toplamanın uzatıldığı, bireysellere, usd ve eur bazlı tahvil ihraçları. Çabalar sarfediliyor da tüm bu uygulamalarda sorulması gereken sorular var. Çıkan bu ürünler ya da finans piyasalarında atılan adımlar, ister ihale iptalleri olsun ister piyasa faizinin altında bir ihale faizi çıkmış olsun, ya da başka ürünler. Hangi amaçla yola çıkılıyor, bu amaca ulaşmak için bu ürünlerin dizaynı ne kadar piyasa gerçekleri ile uyuşuyor. Kim hangi finansal avantajı elde etmek için bu ürünleri talep eder. Ya da bir tarafı düzeltelim derken farkında olmadan başka tarafı bozma ihtimalimiz oluyor mu. Bu sorulara net ve teknik açıdan doğru cevabı veremeyen hiç bir ürünün maalesef başarılı olma ihtimali yok. Elbette ki her daim finansal araçların çeşitlenmesi vs gibi konular olumludur. Lakin, kredi kanalının açılması, faizin kalıcı düşmesi, ya da ekonomimizde de hızla artan döviz ikame yaklaşıma yanıt vermekte yeterli değil bu adımlar.
Görüntü daha çok, özel sektör bilanço sorununa dair çözümlerden ziyade, otoritelerimizin bu işi maliye politikası ve hazine kanalı ile likiditeyi destekleyerek yapma çabası. Bu yüzden de bir taraftan 2017’nin ilk 11 ayında 26.5 mlr TRY açık vermiş olan bütçemiz, 2018 ilk 11 ayında, iki katı, 54 mlr TRY açık veriyor.
Sorunlara gerçekçi cevabı yeterince veremeyen uygulamalar, maalesef, bu işin uzaması riskini de artırıyor. Tüm piyasa aslında stres testlerinin sonuçlarına, sermayelendirmenin nasıl şekilleneceğine, bankalardaki özel sektör borçlarının bir kısmının nasıl bilançolardan temizleneceğine dair şeffaf ve büyük bir pakete bakıyor.
Dolayısıyla baştaki sorumuza dönersek, büyümenin kaderi bu dönemde attığımız adımlara bağlı. Bunu 3-4 çeyrekte de atlatabiliriz, ya da daha uzun sürer. Yoksa 2019 yılına dair büyüme beklentileri zaten eksi 2, artı 2 arasında dalgalanıyor. Asıl cevabını aramamız gereken soru, büyüme tarafında bundan sonraki birkaç yılda nereye doğru gittiğimiz olmalı. Umuyorum, hem global taraftaki petrol düşüşü gibi olumlu hikayeler, hem de jeopolitik tarafta son dönemde atılan olumlu adımların TL’yi desteklemesi, ekonomideki asıl sorunumuzu çözme aşamasında rehavete kapılmamıza sebep olmaz.