Advertisement

Biz ekonomide ne hedefliyorduk? Enflasyon düşsün, faiz oranları düşsün, TL değer kazansın. Büyüme geri gelsin. Ardından uzun vadeli hedefler. Bunlar değil miydi ekonomi ve piyasalar tarafında ulaşmak istediklerimiz. Şimdi neredeyiz?

Türkiye ekonomisi 2001 krizinin ardından atması gereken adımları hızla atmış ve oldukça da iyi bir sürece girmiş idi. 2009 Global Krizinden dahi hızlı bir şekilde çıktık. Ardından 2013 yılına geldiğimizde tüm emeklerimizin karşılığını alırken, bir taraftan da kredi notu kurumları, hem Fitch hem de Moody’s tarafında yatırım yapılabilir seviyeye çıktık. Dış borçlanma maliyetimiz düştü. Sonra ne oldu? Yaklaşık 5 yıl süren ve hala da sonlanamamış bir seçim döngüsüne girdik. Her yıl neredeyse iki seçim yapıldı. Buna rağmen bu sürece 2001’den bu döneme kadar atılan, doğru makro adımlar sayesinde güçlü olan kamu bilançosu ve banka bilançolarımız dayandı. Ardından 2018 Ağustos’u yaşadık. O güne gelişimiz de bir anda olmadı. 2015 yılından bu yana zayıflayan bir büyüme dinamiği, yükseliş trendine girmiş bir enflasyon ve dahası nitelikli ekonomi politikaları oluşturma ve uygulama kabiliyetimizin kayboluşu ile 2018 yaşandı.

Sadece yabancı yatırımcılar nezdinde değil, kendi vatandaşlarımızda da ekonomiye dair güven kaybı belirginleşti. Yoksa yılbaşından bu yana, 20mlr usd’ye varan döviz talebi neden olsun?

2013 yılından bu yana seçim sarmalında olan ve yorulmuş bir ekonomi. En son, 31 Mart seçimleri ile bu seçim döngüsünü geride bırakıyoruz, yüzümüzü ekonomiye dönelim bir fırsat penceresi doğuyor diyorduk. Bilanço sorunlarımıza konsantre olup çözelim derken, bir taraftan faiz ve kuru sakin seviyelerde tutmaya çalıştık, şeffaf politikalardan ödün verir olduk, ama konu bambaşka bir noktaya geldi. Hali hazırda borç yapılandırma ve özel sektör borcuna dair problemi çözememiş bir ekonomide, ülke para biriminde yeniden hızlı değer kaybı yaşıyoruz. Sanırım tartışma götürmez bir iktisadi gerçektir; Türkiye ekonomisinin en son ihtiyacı olan, TLde bir tur daha değer kaybı idi. Bu durum, özel sektör bilanço probemini çözemediğimiz gibi, sorunu da derinleştirmekte.

Tüm makro tahminler sil baştan yapılmaya başlanacaktır. Çok sığ bir bakış ile: bir ülkede herhangi bir şehirde belediye seçimlerinin yenilenmesi basit gibi gözükse de Türkiye’nin elbette durumu çok farklı. Siyasi analiz değil konumuz lakin iktisadi analize gelince, 23 Haziran’da seçim sonucu her ne olursa olsun, bundan bağımsız yeni bir ekonomik sürece girdik, maalesef. 2019 yılı iktisadi olarak, tıpkı geçtiğimiz 3-4 yıl gibi kaybedilmiştir. 2020 ve sonrası için de büyüme açısından riskler doğmuştur.

Son 6-7 aydır çözmek için yeterli adım atamadığımız özel sektör bilançolarına dair problem, son siyasi gelişmelerle tetiklenen kurdaki yükseliş ile derinleşirken, bankacılık sektörü üzerinde hem aktif kalitesi, hem de sermaye yeterlik oranlarını olumsuz etkileyecektir. Bu konuların büyümede toparlanmayı geciktime potansiyeli oldukça yüksektir.

Hanehalkı tarafında ise, kimsenin zaten önünü göremediği bir dönemde harcama yapması söz konusu olmadığı gibi döviz talebi daha da artar. Yatırım kararları da olumsuz etkilenir. 

2019 yılı büyüme tahminlerine gelirsek, eksi 2’ler ile +1 arasında dalgalanırken, 2020 için ortak tahmin %3’ler seviyesinde idi. Aşağı yönlü revizyonlar görmemiz muhtemel. Daha uzun bir dönem, büyümenin oldukça baskı altında kaldığı bir sürece girme riskimiz artmıştır. Çözemediğimiz bilanço sorunu ve hatta şuan derinleşmekte olan konu, 1-2 yıl gibi kısa sürede atlatılabilecek kadar basit bir konu değil maalesef. Tüm bunları halledebilmek için kaynak ihtiyacınız artmakta ve bu kaynağı bulma maliyetiniz de yükselmektedir.

Enflasyona bakalım. Yılbaşında piyasada enflasyonun yılsonuna doğru düşeceğine dair ortak görüş oluşmuştu. Beklentiler de %13-15 arasındaydı.  Geldiğimiz noktada, TL’de son 4 ayda dolar karşısındaki değer kaybı %15. Neresinden baksanız enflasyon tahminlerini %17’lere doğru yükseltmeniz gereken bir değer kaybı. Bu da yine daha yüksek faiz demek. Yüksek faiz de daha zor büyüme koşulları demek.  

Bütçe tarafına gelirsek, ilk çeyrekte bütçe açığı gerçekleşmemiz yıl sonu hedefinin %45’i. Neredeyse yıl sonu hedefinin yarısına ilk 3 ayda gelmişiz, hedeflerin tutması için büyük çaba ve disiplin gerekiyor. Yıllarca yabancı yatırımcılara anlattığımız, önemli olumlu bir çıpamızı da kaybetmişiz. Ekonomiye bu kanaldan daha da destek vermek de çok olası değil. Bunu bir iki yıl yapabilirsiniz lakin Türkiye bu şansını 2017-2018 ve 2019’un başında kullanmıştır. Bütçenizi kullanmak uzun vade sürdürülebilir bir politika değil diye bunca dönem bunca iktisatçının anlatmaya çalıştığı da aslında bu idi. Çünkü bu açığı finanse etmek için, piyasa dönüp bana borç ver demeniz gerekir. Bunu ancak bir iki yıl yapabilirsiniz, ardından piyasa bu borçlanma daha devam edecek diye düşünmeye başlar. Bu da faizleri kalıcı yükselten sürece evrilir. Ve ayrı bir maliyettir. Bir taraftan harcayarak ekonomiye destek olmaya çalışırken diğer taraftan büyümede yükselen faizle mücadele ettiğiniz bir sürece girmişsinizdir. Özetle bütçe desteği anlamında yer kalmamıştır.

Bu resimden çıkan tek iyi durum cari açığın muhtemelen sıfırlanacak olmasıdır ki, o da ekonomik daralmanın sonucudur.

Türkiye ekonomisi analizi yaparken, artık 3 ay daha uzamış seçimler, ya da oradan çıkacak sonuca göre tahmin yapmak yanıltıcı gözüküyor. Geldiğimiz nokta, makro göstergelerin bir kırılma dönemine girme riskine işaret ediyor.

Piyasanın öngördüğünden daha uzun zor bir dönem ve başka bir faz söz konusu olabilir. Bu sebepten de sıklıkla yazılarımızda büyüme açısından en zoru geride kaldı demek için erken olduğunun altını çizmekte fayda vardı. Güven ve şeffaflık gibi konuların, kelimelerin, çok sık kullandığımız için, içi bazen boşalabiliyor. Lakin ekonomilerin iyileşmesi için olmazsa olmazlardır. Bu yüzden “güven endekslerini” takip ederiz. Güven tesis etmenin ilk adımı da “belirsizlik” yaratan her konudan uzak durmaktır.  

Özetle, iktisadi açıdan, yaşadığımız sürecin, ateşli ve antibiyotik kullanan birini soğuk denize atmaktan farkı nedir? Piyasada şu an fiyatlanan da bundan farklı değil. Bundan sonrasında, bu yeni gerçeğe göre yeniden makro politika dizayn etmemiz gerekecektir.

TL ve Emsalleri (usd karşısında, günlük performans)

Kaynak: Bloomberg