Advertisement

Denizle fazla haşır neşir olanlar bilirler; yumuşak havada, deniz süt limanken, dümen tutmak kolaydır. Asıl marifet, havanın bozacağını önceden görüp, fırtınada dümen tutmaktan geçmekte. Ve hatta doğru limana zamanında demirlemekten... Çıpa dediğimiz hadisenin de bundan farkı yok. Ne işe yarar? Teknenizi belli sabit bir noktanın çevresinde tutar. Doğru demir atamadıysanız, çıpanız sağlam değilse ne olur? Çıpa dibi tarar, ve olası bir fırtınada kendinizi tekne ile beraber bir anda kayalıklarda bulursunuz.  Çıpanız sağlamsa, iyi yere demirlediyseniz, fırtına dindiğinde de aynı yerde sabitseniz güvendesiniz demektir.

Ekonomide de çıpa dediğimiz konunun bundan hiç bir farkı yok. Kimi ekonomilerde inşa edilen iktisadi politikalar, dışarıda fırtına dahi kopsa, o ülkeleri kayalıklara çarpmaktan kurtarır. Kimi ülkeler ise, çıpa namına sağlam tutan bir iktisadi politika olmadığında, o fırtınadan kendi paylarına düşeni almak zorunda  kalırlar. Her gelen fırtınayla sürüklenirler.

Bugüne bakarsak; global tarafta 2008-2009 krizinin ardından 10 yıl geçti. Para politikasında global faizler sıfıra kadar dayandı. Yetmedi geleneksel olmayan, parasal gevşeme araçları kullanıldı-hala kullanılıyor. Ve fakat, global ekonomi hızla yavaşlama sürecine tekrar girmiş durumda. Almanya, Japonya, İngiltere gibi büyük ekonomiler için tehlike çanları da çalmaya başladı. Demek ki yaklaşan bir fırtına var. Gökyüzüne bakıp; hava besberrak, yarın muhteşem bir gün olacak diyebilir miyiz? Aksine her geçen gün global piyasaları daha da endişeye sürükleyecek bir haber akışı mevcut.

Böyle bir ortamda Türkiye gibi ekonomilerin, yaklaşan zorlu global ortamdan daha az etkilenmek için çıpalara ihtiyacı olacak. Özellikle para ve maliye politikasında 6-7 yıldır zayıflayan ve yatırımcı gözünde güven telkin etmeyen bir sürecin içindeyiz. 2018 Ağustos’un ardından bir şekilde bu bir yılı geçirdik. Bilanço resesyonu, sorunlu krediler ve ekonomide kredi talebinin olmayışı gibi konularda halen kalıcı bir çözüme ulaşmış değiliz. Çeşitli denemeler yapıyoruz lakin bunların bizi arzulanan büyümeye eriştirip eriştirmeyeceği büyük bir soru işareti. Kredi arzına, şuanda uygulanmakta olan yöntemlerle, destek vererek ancak bir noktaya kadar kredi yaratabiliriz, kalıcı olmaz.

Kredi ortamını canladırmaya yönelik daha fazla kafa yormamız daha net sonuçlara götürebilir. Bunun için de öncelikle güven ortamına ve iki çıpaya; sağlam bir maliye ve para politikasına ihtiyaç var. 2020’ye girerken bu iki konuda görece doğru bir noktaya ilerlersek, global taraf dalgalanırken, daha az hasarla atlatabiliriz. Aksi halde, bizim gibi gelişmekte olan ekonomileri fonlama ve finansman anlamında zorlu bir dönem daha bekliyor demek. İki hafta önce munzam karşılıklara dair alınan karar sonrasında, piyasanın büyük bir soru işareti ile fiyatlama yaptığına şahit olduk. Bunun üzerine bir kere daha yüklü bir faiz indirimi, bizleri arzu ettiğimiz hedeflerden uzaklaştırabilir. Para politikasında son derece sakin ve temkinli hareket etmemiz gereken bir döneme giriyoruz. Böyle yapar isek, sonraki dönemlerde daha kolay faiz indirimleri için bir koridor açmış oluruz. Benzer şekilde maliye politikasında daha disiplinli bir bütçeye dair her plan ve gerçekleşme, yine düşük faiz ortamı için alan oluşturur. Bu iki basit iktisat kuralından sapmazsak, 2020’yi daha kolay geçirebiliriz. Aksi şekilde Türkiye ekonomisi orta vadede fonlama/finansman problemleriyle başetmek zorunda kalıp, oldukça düşük büyüme oranlarına sıkışabilir. Bu riski azımsamalayalım.  

Bugün gelen büyüme rakamları da benzer bir görüntü çizmekte. Yılın ikinci çeyreğinde yıllık daralma %1.5 seviyesinde. Dipten dönüş rakamsal olarak elbette net.  İç talep daralması toplam büyümeyi 7.2 puan aşağı çekerken, dış talep katkısı ise artı 5.7 puan olmuş. Yani, 7.2 puanlık iç talep kaynaklı daralmanın 5.7 puanını net ihracat katkısı sayesinde silmişiz. Ve %1.5’luk daralmaya gelmişiz. Daha alt detaylara baktığımızda ise, hanehalki tüketimindeki daralma önemli boyutta hız kesmiş, olumlu bir gerçekleşme. Fakat, geleceğe dair daha fazla anlamı olan yatırım kalemindeki daralma hızla derinleşiyor; yıllık %23’e geliyor. Özellikle inşaat kaynaklı daralma yıllık %30 seviyesinde. Tüketim dipten dönmüş, fakat yatırımlarda düşüş hızlanarak sürüyor.

Özetlersek,  toplamda büyümeye dair pek çok gösterge dipten dönüş var demekte. Fakat bu dönüşün boyutu halen oldukça zayıf. Bugün açıklanan GSYH verisinde de yatırım kaleminde gidişat (%23’lük yıllık daralma), geleceğe dair riskler barındırıyor. Önümüzdeki dönemde, büyüme tarafında iki bacaktan zorlu bir süreç geçireceğiz;

İç faktörler: Bankalarımız halen küçülme sürecinde (deleveraging). Bilançolardaki sorunlu krediler konusu halen beklemede çözülmüş değil. Kredi talebi henüz yeterince olmadığı için, ekonomideki kredi kanalı da halen tam çalışmamakta-tıkalı.

Dış faktörler: Avrupa en büyük ihracat partnerimiz. Toplam ihracatımız içindeki payı %50; sadece Almanya’nın payı %10. Ve bu bölgede hızla yaklaşan bir resesyon süreci var. Son gelen ihracat rakamları da ortaya koymakta; Avrupa’ya yılbaşından bu yana ihracatımız fazlasıyla zayıflamış durumda. Tüm bunların meali, 2020’de ihracatın büyümeye katkısı, bugün gördüğümüz kadar yüksek olmayabilir. Bugünkü avantajımız dezavantaja dönüşebilir.

Bu yüzden de, kalıcı kredi büyümesi ve ekonomik büyüme arzu ediyorsak, 2020’ye girerken yukarıda bahsettiğimiz o iki çıpaya, sağlam para ve maliye politikasına düşündüğümüzden daha da çok ihtiyacımız olacak.