Bloomberght
Bloomberg HT Görüş Gizem Öztok Altınsaç Yeni Ekonomi Programı ve Tutarlılık

Yeni Ekonomi Programı ve Tutarlılık

Giriş: 30 Eylül 2019, Pazartesi 17:20
Güncelleme: 30 Eylül 2019, Pazartesi 17:30

Yeni Ekonomi Programı 2020-2022 bugün açıklandı. Piyasa genel olarak bu tarz programlarda önce makro çerçevenin ne kadar tutarlı olduğuna ardından da ne kadar gerçekçi olduğuna bakar. Genel itibari ile tahminlerin erişilebilirliğinden ziyade tutarlılığına dair bazı soru işaretleri mevcut.

Çizilen yol haritasında, en temelde anladığımız, büyümeye öncelik verilmesi. Çok hızlı bir şekilde %5 yıllık büyümeye erişilmek isteniyor. Bunun da yolu, başka bir büyüme modelimiz olmadığından, kredi büyümesinden geçecek. Yani Türkiye yeniden güçlü bir kaldıraç kullanarak 2020’de %5 büyümeye erişmek istiyor. Global tarafta sermaye koşulları şimdilik destekleyici. Lakin biz büyümeyi yakalamaya çalışırken, ayağımıza enflasyonun takılma riskini azımsamayalım. Bunu 2017 Kedi Garanti Fonu sonrasında net şekilde yaşadık. (2017 GSYH reel büyüme %7.5 idi)

YEP 2020-2022 2019 2020 2021 2022 2016-2019 Ortalama
Büyüme 0,5 5,0 5,0 5,0 3,6
Enflasyon 12,0 8,5 6,0 4,9 12,8
Bütçe Açığı/GSYH 2,9 2,9 2,9 2,6 1,9
Cari Denge/GSYH 0,1 -1,2 -0,8 0,0 -3,3
Kaynak: HMB

Büyüme: Türkiye’nin önümüzdeki üç yıl ortalama reel %5 büyümesi hedeflenmekte. Bu rakam, var olan global ekonomide emsallerimizden ciddi anlamda ayrışmamız demek. Bugün Çin-Hindistan’ı dışarıda bıraktığımızda emsallerimiz yaklaşık %2 büyüyorlar; ilerleyen vadede beklenti bu yönde. Bizim ise son beş yıllık ortalama büyümemiz %4.2. Son üç yıllık ortalama büyümemiz ise %3.5. muhtemelen potansiyel büyümemiz de yine %3.5-4 aralığında oluşmakta. Herşeyden önce %5’lik bir büyüme potansiyelin üzerinde kalacağından, olur da erişirsek tabii, enflasyonist olacaktır. İkincisi YEP’de alt detaylarda 2020 yılında yatırımlarda kamu %14 daralırken, özel sektörün %12 civarında oldukça güçlü bir yatırım talebi olacağı varsayılmakta. 2020’de kamudan bir destek beklememek gerekiyor, bu projeksiyona göre. Bu yılın ilk yarısı itibariyle, Türkiye’de reel yatırım daralması %20’lerdedir. Dolayısıyla baz etkisi yatırım artışında rol oynayacak olsa da, 2020 tamamında özel sektörden bu tarz güçlü bir performans beklemek bir miktar iyimser. İhracat tarafından da 2020’de bir destek gelmesi zor, dolayısıyla büyüme ancak tüketimden gelebilir. Büyüme modelimiz de değişmediğine göre, tercihimiz hızlı kredi büyümesi ile bu rakama ulaşmak olacaktır. Halihazırda özellikle kamu bankaları kredi büyümesine var gücüyle destek olmaktalar. Özel bankalarımızın ise hala temkinli olduğunu görüyoruz. Daha önce kredi büyüme referans değerleri %10-20 bandında olan bankaların munzam karşılık tarafında avantajları olacak. 4Ç19 ve 1Ç20’de de düşük baz etkisi sayesinde bu rakamlara erişilebilir. Sonrası ise net değil. Özetle döngüsel olarak Türkiye’nin bir büyüme yakalayacağı net, fakat bunun %5 gibi oldukça yüksek bir rakam olması ve önümüzdeki üç yıl için hedef olarak konulması bir miktar iddialı gözükmekte.

Enflasyon: Enflasyon bu yılı muhtemelen %12 civarlarında kapatıyor. 2020 ilk yarıda ise çift hane problemimiz sürecek gibi. 2020 ikinci yarıyılda yüksek tek haneler görebiliriz, o da ancak para ve kredi politikasında kontrollü gidersek gerçekleşebilir. Bir taraftan %5 büyüyelim ve iç talebi hızlı arttıralım arzusunda olursak, %8.5 olan 2020 hedefini yakalamamız söz konusu olmayabilir. Dolayısıyla makro açıdan tutarlı bir çerçeve için ya enflasyonu düşüreceğiz, ya da daha yavaş ve dengeli büyüyeceğiz. 2020 YEP’deki her iki rakama da erişmek istiyorsak, ciddi anlamda reform yapmamız gerekir, gıda problemini öncelikle halletmemiz gerekir, bütçenin enflasyonu düşürücü nitelikte olması gerekir vs. Bunlar da henüz olmadığına göre, bu iki hedefin eşanlı yakalanması zor. Bugün enflasyonda yaşadığımız düşüş gerçek anlamda bir trend dönüşü ya da yapısal bir dönüşüm değildir. Döngüsel bir düşüş içindeyiz. Enflasyon kontrolünü kaybettik ve eski ortalamamız olan %8-9 bandına kalıcı dönmeye çalışacağız, o da en iyi senaryoda mümkün.

Bütçe: Bu yıl bütçe performansımız maalesef iyi değil. Halihazırda 2019 sonu GSYH’nin %2.9’una revize edildi. 2020 ve sonrasında da Maastricht kriteri olan %3’ün altı hedefleniyor. Bugün ise, rakamlara baktığımızda ve aldığımız önlemleri (ek bütçe gelirlerini) hesaba kattığımızda gerçek bütçe açığı/GSYH oranımız %4.5-5’ler civarındadır. 2020’de aslında bu rakamdan %2.9’a düşmek aslında, bugüne kıyasla oldukça sıkı bir bütçe demek olur. Bu kalemden de büyümeye destek gelmeyecek gibi gözükmekte. Ek olarak da ne kadar bir mali çarpanla çalışıldığı gibi (fiscal multiplier) teknik konularda da bilgimiz bulunmuyor.

Cari Denge: Bu yıl ufak da olsa bir cari fazla ile bitirebiliriz. Çünkü ithalat yıllık %20 daralırken, ihracatımız da yaklaşık %5 büyüdü. İthalattaki bu denli daralmanın temel sebebi de yatırım kalemimizin çok hızlı daralmasıydı. Eğer ki YEP 2020’de projeksiyonlara yansıdığı şekilde özel sektör yatırımı %14 reel büyüme sağlayacaksa, kendi tasarruflarımız da olmadığına göre, dışarıdan o tasarrufları ithal edeceğiz. Bu ithalatımızı hızla artıracaktır. Aynı zamanda global ticaret de ciddi yavaşlıyor, Avrupa’daki sorunlu büyüme de ihracat performansımızı zaten düşürmeye başladı. Devamı da gelecek. Bu durumda %5 büyüme ile önceki cari açık/GSYH rakamlarına (%5’ler) dönmemiz çok daha olası. Çünkü henüz değişmiş bir büyüme üretim modelimiz yok.

Bu kısım daha çok enerji-dışı cari açığımızla ilgili olan bölümdü. Bir diğer kalem de, cari dengede önemli yer tutan enerji kalemimiz. İç talep tarafında cari açığı kontrol etmemiz zor ise, bu durumda enerji bileşeninde düşündüğümüzden çok daha iyi bir beklentimiz olmalı. Bunu da şu an bilemiyoruz ve soruyoruz elbette; enerji tarafında bilmediğimiz bir takım oluşumlar mı var da Türkiye %5 büyürken, bu denli sınırlı cari açık projeksiyonları yapıyoruz.

Özetleyecek olursak, bir miktar daha dengeli, hızla kredi büyümesi ve ekonomik büyüme peşine takılmayan daha sakin bir makro çerçeve dizaynı belki daha ikna edici olabilirdi. Biz ne zaman faizleri çok hızlı düşürüp, kredi büyümesinin arkasına takılsak, ya ayağımıza enflasyon dolanıyor, ya dolarizasyon sorun oluyor.. veyahut da özel sektör borcu.