Piyasanın korktuğu olmadı ama riskler bitmiş değil
Para piyasasında iş yapıyorsanız konuşurken temkinli olmak ve erken davranmamak gerekirken, konu traderlığa ve pozisyon almaya geldiğinde iş tamamen değişmektedir. Bu durumda tam tersi şekilde son derece hızlı olmanız gerekir. Çünkü temkinli olacağım derken vagona en son atlayan olmayı hiçbir trader tercih etmez. Özellikle Türkiye gibi, TL varlıklarda oynaklığın bu denli yüksek olduğu piyasalarda.
Son bir haftadır yaşadığımız zorlu süreç kaynaklı baskıya piyasada şahit oluyoruz. Bu haftaya başlarken de, Pazartesi günü yaptırımların bu denli dillendirilmesi ile TL varlıklarda çok yüksek volatilite ve değer kaybına şahit olduk. Bugüne başlarken ise duyurulan yaptırımların tam anlamıyla aslında “piyasanın korktuğu ve fiyatladığı” gibi olmamasından kaynaklı, bir rahatlamaya, kısmi değer kazancına şahit oluyoruz. En azından bugün itibariyle fiyatlamalar daha da kötüye gitmiyor. Ajanda kalabalık ve riskler halen mevcut. Belli ki ABD tarafı, Trump’ın azil sürecine dair bir miktar sıkışmasından da ve Kongre desteğine de ilerleyen vadede ihtiyaç duyacağından ötürü, bir takım yaptırımlarla gelmek durumunda kaldı. Konu Trump tarafında, Türkiye’den ziyade, daha çok iç politikadaki geleceğine dair şekillenmekte, şimdilik. Ajanda kalabalık, ABD Başkan Yardımcısı Pence, Türkiye’ye geliyor, 13 Kasım’da Trump ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın planlanan görüşmesi var. Ve dahası Barış Pınarı Harekatı da hızla ilerlemeye devam etmekte. Riskler bitmiş değil.
Lakin, piyasa her daim, bir dönem önceye kıyasla rahatlama var ise onu fiyatlar. Bugün de yaşadığımız süreç dün “korkulan senaryo”nun olmayacağına dair bir ışık yanması. Benzer şekilde, VW tarafından yapılan açıklamaya da daha çok “şimdilik askıya almak” olarak değerlendirmek daha sağlıklı olur. Bölgede arazi tahsisi gibi konularda yatırımın çoktan başladığını da hesaba katarsak özellikle.
Tüm bunlara ek, bu zorlu süreçte önümüzdeki hafta bir TCMB toplantımız var. 24 Ekim Perşembe faiz kararı. Swap tarafındaki fiyatlamalar, artık böyle bir beklentinin kalmadığı gibi, piyasada tansiyonun yüksek olduğunu ve algının son derece hızlı değişebileceğini de göstermekte. Önümüzdeki haftaya nasıl gireceğimiz elbette önemli olacak. TL tarafı tedirginken, TCMB’nin de faiz indirimi konusunda eli zorlaşmış ve çok da yer kalmamış gibi gözükmekte. Dolayısıyla para politikasında temkinli olursak, bunun faydasını daha uzun bir vadede göreceğimizi söylemek hatalı olmaz.
Son gelen verilere de bakarsak, sanayi üretimindeki zayıf gerçekleşme aslında kimseyi şaşırtmamalı. Ekonomide dipten dönüş net olarak var ama bu oldukça zayıf. Reel kesim güven endeksi kalemindeki sipariş kalemlerini takip edersek, önemli bir üretim öncü göstergesidir, sanayi üretimine dair daha doğru analizler yapabiliriz. Benzer şekilde ihracat rakamlarımızı çok detaylı incelememiz gerekmekte, burada da bir zayıflama mevcut. Üstelik bu sadece bizden değil, esas itibariyle AB tarafındaki yavaşlamadan kaynaklanmakta. Devamı da muhtemel. Özetle TL’deki değer kaybının bize rekabet tarafında arzu ettiğimiz avantajı sağlayıp sağlamadığı soru işareti. Yatırımlar kalemine ve göstergelerine de bakarsak, o tarafta bir süre daha zayıf seyir sürebilir. Yaşadığımız süreçleri, hem iktisadi hem de jeopolitik tarafta, azımsamamakta fayda var. Dolayısıyla toparlanmanın V şeklinden ziyade, bir miktar zaman alacak olması çok daha muhtemel. Benzer görüntü bugün açıklanan işsizlik verilerimizde de net. İşsizlik rakamlarımızdaki iyileşme en sondan gelecektir, ancak ve ancak ekonomi gerçek anlamda büyüme patikasına oturduğunda, işgücü tarafında olumlu seyir bekleyebiliriz.
Bu zaman zarfında doğru analiz etmekte en zorlanacağımız gösterge ise kredi büyümesi olacak gibi. Doğal akışın dışında bir seyir olduğu için, tıpkı Kredi Garanti Fonunda olduğu gibi, her kredi büyümesinin ”tamam artık büyüyoruz diye okunmamasında fayda var. Banka bilançolarımızda da özel sektör bilançolarımızda da tahribat mevcut. BDDK tarafından son alınan kararlar hem takibe gidecek alacaklar konusunda, hem yeniden yapılandırma konusunda, önemli ve olumludur. Kredi kanalını kalıcı olarak açmamız gerekiyor. Bu kredi arzına müdahale etmekten ziyade, daha çok kredi talebini de etkileyen faktörlerle olabilir. Hem yatırımcı hem tüketici tarafında güvenin yeniden inşası oldukça kıymetli. Güven endekslerine baktığımızda burada da soru işaretleri mevcut. Henüz arzu ettiğimiz noktadan uzağız. Bu zaman zarfında yüksek ve hızlı büyümek adına atacağımız hızla kredileri genişletmek gibi bir tercihin, bir dönem sonraki büyümemizi düşürme potansiyeli var. Global taraf şu an için lehimize. Jeopolitik tarafta yaşadığımız süreci umuyorum ki başarılı bir şekilde tamamladıktan sonra, daha az volatil bir döneme gireceğiz. İşte o zaman tüm makro politikalarımızda adımlarımızı sakin ve sağlam atarsak arzu ettiğimiz büyüme rakamlarını yakalayabiliriz. Aksi şekilde, acele ettiğimizde de hata yapma ihtimalimiz yükseliyor.