Advertisement

Türkiye’nin makro ekonomisindeki en önemli meselelerden biri dış fonlama ihtiyacı ve kendini fonlama kapasitesidir. 2018 yılı başında dış fonlama tarafında almaya başladığımız zorlanma sinyalleri, nasıl bir 2018 ve sonrası yaşayacağımıza önemli şekilde ışık tutmaktaydı.

Aynı şekilde bugün de; dış fonlamada neredeyiz? 2020’de ne kadar dövize ihtiyacımız olacak ve bunun ne kadarına erişebileceğiz? 2020 tahminlerinde önemli. Kendimizi fonlayabildiğimiz kadar büyüyebilen bir ekonomi olduğumuzu unutmayalım.

2018 başında, Türkiye ekonomisinin 2018 boyunca yaklaşık 230 milyar usd’ye ihtiyacı  olacağını hesaplıyorduk. O dönem ilk yarıda dış fonlamada zorlanmaya başladığımız ödemeler dengesinde gözükmeye başladı ve gün sonunda yeterli döviz kaynağı bulamayıp 2018 Ağustos’u yaşadık.  Bugüne geldiğimizde ise, yaşanan kriz sonucu özel sektör özellikle bankalarımız net dış borç ödeyici konuma geçtiler. Son 1 yıllık dönemde Türk bankacılık sektörü yaklaşık 35 mlr usd civarında dış borç ödemiştir. Özel sektörün toplam dış borç stoku da azalmaktadır. (Kamununki ise artmaktadır). Bu genel olarak her kriz yaşayan ülkenin maruz kaldığı bilanço küçültme sürecidir. Buradan hareketle de, iç talepte gördüğümüz baskı ile cari dengede 12 aylık 6 mlr usd’ye kadar fazla vermiş olduk.  

2020’ye girerken ne kadar dövize ihtiyacımız var?

Toplam döviz ihtiyacımız 2020 yılında yaklaşık 185-190 mlr usd olacak. Bunun kabaca 170 mlr usd’si dış borç ödemesi, geriye kalan 20 mlr usd’si ise hesapladığımız cari açık. Eğer 2020 yılında 10 mlr usd cari açık hesaplıyorsanız toplam döviz ihtiyacımız 180 mlr usd (170+10) gibi geçmiş dönemlere kıyasla sınırlı boyutta. Yok eğer Türkiye bu büyüme tahminleri ile en az 20-25 mlr usd cari açık verir diye hesaplıyorsak bu durumda elbette yıllık döviz ihtiyacımız da 200 mlr usd’ye yaklaşır. Bu yıl, cebimizdeki diğer pozitif gelişme de gene cari denge hesabımıza giren turizm gelirlerimiz. 2019 bu anlamda iyi geçti. 2020’de de TL’deki değer kaybının etkisi ile turizm kaleminde iyi bir senaryo ile çalışabiliriz.

2020’de iki önemli avantajımız var 1) Ülkemizin dış finansman ihtiyacı geçmiş yıllara kıyasla azalmış durumda 2) Global fonlama koşulları ve düşük faizler lehimize, global tarafta dış borçlanma maliyeti düşük, bu tüm gelişmekte olan ülkeler için de geçerli.

Dolayısıyla 2020’ye dış finansman ihtiyacı anlamında, görece rahat giriyoruz. Bu fırsatı, rehavete kapılmadan, (fazla kaldıraç kullanmadan) doğru kullanmalıyız.

Bardağın dolu tarafı, boş tarafı..

Peki son gelen dış ticaret rakamları ne diyor. Yukarıda öncelikle olumlu gerçekleşmelere bardağın dolu tarafına baktık. Doğru analiz için bir de bardağın boş tarafını kontrol edelim.

Ekim ayında ihracatımız geçen yılın aynı dönemine göre %0,1 azalarak 15.6 mlr usd, ithalat ise %8 artarak 17.5 mlr usd oldu. Ocak-Ekim dönemi performansına bakarsak, ihracat artışımız yıllık %2, ithalattaki daralma ise %13.

Geçen yıl Ekim ayında 500mn usd olan dış ticaret açığımız, bu yıl Ekim ayında 1.8 mlr usd oldu. Yani cari fazlamız bundan sonra önce azalıp sıfıra doğru gidecek, ardından da açık vermeye başlayacak. Rakamlar, 12 aylık kümüle cari fazlanın önceki 5.9mlr usd’den 4.5 mlr usd’ye düşeceğini gösteriyor. 2019’u da muhtemelen ufak bir cari fazla ile kapadıktan sonra, 2020’de tekrar cari açık vermeye başlıyoruz.

Buraya kadar herkes hem fikir. Net olmayan konu cari açığın olası boyutu.

Asıl sorun 1) ihracat pazarlarımızdaki zorlanma, özellikle en önemli ihracat partnerimiz, Avrupa’ya olan ihracatımız ki yılın ilk 10 ayı, geçen yıl aynı döneme göre %0.4’lük bir daralma var. Ve bu görünüm muhtemelen Avrupa’dan kaynaklı 2020’de de devam edecek. 2) Diğer konu ithalat tarafı. Bugün gelen ithalat rakamları alt kalemlerde tüketim ithalatında yıllık %25 artış görüyoruz. Elbette baz etkisi var ama tüketim tarafındaki hızlanma ile ithalat tarafı da hızla yükselmeye başlıyor. Buradaki ivmelenmeyi azımsamayalım. Enflasyon açısından da kritik.

TCMB’nin araştırmalarına göre; da cari dengemizde sadece döngüsel değil, yapısal düzelmenin de olduğu ortaya konmakta. Belli bir yere kadar geçerli çünkü TL’de son 5 yılda reel bazda çok yüklü bir kayıp mevcut. Öte yandan, aksi görüş olarak, cari açıkta bu kadar kısa dönemde bu kadar hızlı düzeltmenin olması ekonominin son 3-4 yılda daha da ithal yoğun hale gelmesinden kaynaklanmakta da olabilir. Bu da bizi, ekonomi canlandığında yeniden hızla artan bir ithalata ve cari açığa götürür. Dolayısıyla ithalattaki hızlanma şuan hesapladığımızdan daha yüksek olabilir. 

Son dönemde tüketici kredilerindeki ivmelenmenin ticari kredilerden oldukça hızlı gerçekleşmesi de, ithalattaki tüketim kalemini desteklemekte. Belki ilerleyen dönemde tüketici ve ticari kredi ayrışması olan bir zorunlu karşılık uygulaması bir tedbir olabilir. Öte yandan yine ZK tarafında belli sektörlere kredi vermenin daha avantajlı olduğu (turizm, ithal ikameci sektörler gibi) uygulamalar görebiliriz. 2020’de faiz indirimlerinden ziyade zorunlu karşılıkların çok daha etkin bir araç olarak kullanılacağını halihazırda biliyoruz.

Özetle, ekonomi büyüyor ve büyüyecek de. Cari açığı ne kadar ne boyutta kontrol edeceğimiz de biraz kredi ve ZK politikalarımıza bağlı olacak. Son açıklanan veriler ise, özellikle ithalat ve ihracat performansımızda, öngördüğümüzden bir miktar daha farklı ve zorlu bir senaryoya işaret ediyor. Genişlemeci politikalar dizayn ederken daha tedbirli olursak, geldiğimiz noktadaki fırsatı daha iyi değerlendirebiliriz. 

Geçmiş yıllara dair de kısa hatırlatma;

- TR’nin 2017 sonunda dış ticaret açığı 77 mlr usd idi.

- 2018 yılı Mayıs ayında rakam 87 mlr usd’ye yükseldikten sonra, kriz sonrasında belirgin düşüş yaşadı.

- Bugünkü veri ile beraber 12 aylık dış ticaret açığı 28 mlr usd.

- Türkiye son 20 yıldaki en büyük dış ticaret açığını 2011 yılında 106 mlr usd ile verdi. O dönem büyüme yıllık reel %11 oldu, cari açık/GSYH’de %9 idi (75 mlr usd cari açık)