Advertisement

2019 yılını %11.8 enflasyon ile bitirdik. Geçen yıl sonu enflasyon %20.3 seviyesindeydi. Bu yıl enflasyonun düşmesinde üç temel faktör belirleyici oldu.

2018 yılında yaşadığımız kur şoku ve bunun enflasyona olan etkisinin 2019 yılı sonuna doğru azalmış olması, baz etkisi.

-İç talebin daralması sonucu, olmayan talebin enflasyonu da aşağı çekmesi.

-Gıda fiyatlarının yıllık %11-12 olan ortalamalarının altında seyretmesi. 

Peki son gelen enflasyon rakamları bize ne söylüyor?

Uyguladığımız faiz ve kredi politikalarımızda daha temkinli olmamız gerektiğini söylüyor.

2019’u yıllık %11.8 enflasyon ile bitirsek dahi 2019 tamamında ortalama enflasyonumuz %15 gibi halen yüksektir. Bugün gelen Aralık ayı enflasyonu, alt detaylarda, çekirdek enflasyon yükselmekte. Daha yapışkan olan hizmet enflasyonu da yıllık bazda yükselmekte. Daha istatistiki hesaplarla rakamların trendi de yükselişi göstermekte.   

Türkiye’de enflasyon tarafında en rahatsız edici konu kur geçişkenliği gibi gözükse de aslında beklentilerin yönetilemeyişi ve geriye dönük fiyatlama (atalet) gibi mücadelesi daha zor kavramlardır. Ve etkileri de yüksektir. Bu konuyla mücadelede para politikasına çok fazla görev düşmekte. Yalnızca uygulanan politikalar değil, ileriye dönük öngörülebilirlik önem kazanmakta. Beklentilerin yönetilemeyişi kavramı yalnızca bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde karşımıza çıkmıyor. Benzer şekilde enflasyon hedeflemesi uygulayan diğer ülkelerde de, örneğin FED ve ECB’de de, bizdekinin aksine, enflasyon beklentilerinin çok düşük olması, hedefe bir türlü erişememe, altında kalma da, o ülkeler açısından yine enflasyon hedeflemesi uygulamasında mücedele edilmesi gereken bir durumdur.  

Para politikasında son dönemde yüklü faiz indirimlerine ek, kredi politikalarımızda ve zorunlu karşılık araçlarını kullanarak da çok hızlı gevşemeye gitmekteyiz. Enflasyon verisini daha net incelersek artık buralarda para politikasında gevşemeye çok da yer kalmamış gözükmekte. Son 3-4 haftadır TL’nin verdiği reaksiyon, yalnızca dış politikalarımızdaki gelişmelerden kaynaklanmıyor. Para politikasında yoğun şekilde attığımız hızlı adımlar, yüklü faiz indirimi-zorunlu karşılıklar-swap uygulamaları gibi, öngörülebilirliği de azaltmakta.

Tahminler 2020 yılının ilk yarısında çift hane, ikinci yarısında ise tek hane enflasyona işaret etmekte. Bu denli parasal gevşemeye devam edersek elimizdeki fırsatları kaçırabiliriz. Yakın geçmişteki deneyimlerimiz bize hep agresif parasal gevşemelerin ardından yüksek enflasyon ve yüksek faiz olarak geri dönmüştür. İster hizmet enflasyonu olsun, ister çekirdek enflasyon ister mevsimsellikten arındırılmış trendi gösteren seriler, tüm alt detaylar artık para politikasında bugüne kadar attığımız adımların etkisini izlememiz gerektiğini ve bir nebze yavaşlamamız gerektiğini söylemekte.

Dolarizasyon konusu

Yabancı para munzam karşılıklara komisyon ödenmesine dair son attığımız adım da, dolarizasyonu tersine çevirmek için atılmıştır. TR’de dolarizasyondaki temel dürtü faiz getirisi değil, daha çok enflasyondan korunma maksatlı ve güvensizlik kaybından gerçekleşmekte.

Ülkemizdee dolarizasyon (Döviz Mevduat/M2) yaklaşık %45 seviyesindedir. Son 4-5 yılda %25’lerden bu orana geldik.  Hiç bir merkez bankası dolarizasyon istemez. Çünkü para politikasının etkinliğini azaltır. Uyguladığınız faiz ülke para birimine aittir ama yüksek dolarizasyon varsa faizlerin aktarım mekanizması arzu ettiğiniz etkinlikte çalışmaz. Bu yüzden de mücadele edilmesi gerekir. Doğru mücadele için de, dolarizasyonun sebeplerini net tespit etmeliyiz.

Son yapılan uygulama, bankalarımızın döviz yükümlülüklerindeki maliyeti artırdığından, döviz mevduata uygulanan faiz getirisi düşürülerek cevap verilecektir. Döviz mevduata uygulanan faiz getirisinin düşmesinin de, dövize yönelmeyi azaltacağı beklenmektedir. Hatırlayalım son 4-5 aydır döviz mevduat faizleri zaten piyasa koşulları ile düşmekte ama dolarizasyon sürmektedir. Neden?  Türkiye’de dolarizasyonun temelinde faiz getirisi yoktur. O kadar yoktur ki, geçen yıl bu zamanlar TL mevduat faizi, ki risksiz, garanti faizdir, %24-25 iken, vatandaş bu denli yüksek TL faizini bırakıp çok yüksek maliyetten döviz almıştır. Finansal matematik açısından son derece yanlış bir karar olduğunu sanırım herkes bugün artık görmüştür. Yakın geçmişteki örnek bizlere bir taraftan da başka net resmi gösterir; konu döviz olduğunda faiz getirisinden bambaşka dürtüler söz konusudur.   

Ülke örneklerine baktığımızda dolarizasyonla mücadelede iki koşul karşımıza çıkmakta;

-Enflasyonu kalıcı düşürmek (reel faiz konusu)

-Finansal piyasalara güven ve öngörülebilirlik.

Buradan hareketle, çok yakın geçmişimizde %25 gibi bir enflasyon deneyimimiz var. Yeniden agresif bir parasal gevşemeye devam etmek, ve para politikasında sürekli yeni bir karar ile gelmek piyasalarda enflasyona dair tekrar soru işareti yaratırken, öngörülebilirliği de zedeleyebilir.

Öncelikle, bu iki konuyu sakin ve tedbirli bir şekilde çözmeden, dolarizasyonla kalıcı mücadele etmemiz maalesef pek kolay değil.