Advertisement

Virüsün global ekonomi üzerindeki etkileri hızlanıyor. Geçtiğimiz hafta pek çok kurumun revizyonlarında, Avrupa’da resesyona kesin gözüyle bakılırken, ABD tarafında büyüme beklentilerinin %0.5 civarlarına doğru revize edildiğini gördük. Her geçen gün ABD’de de resesyon beklentisi artarken, Çin ekonomisinin ilk çeyrekte belirgin daraldığı tahmin ediliyor. Finansal piyasalardaki fiyatlamalar, 2020 yılında global ekonominin resesyona gireceği yönünde. Para politikasında geçtiğimiz hafta açıklanan adımlar muazzam ve maliye politikaları da bekleniyor. ABD’de bu yıl seçim yılı olmasından hareketle, bir resesyonun önüne geçmek için de her türlü adım atılacaktır.

Hatırlayalım, global ekonomi 2009 Krizinde %1.7 daralmış ardından %2-3 büyüme bandına yerleşmişti. 2019 yılında ise global büyüme %2.9 oldu. 2009 Krizinde ABD ekonomisi %2.5 daralırken, 2019 yılında aynı bölge %2.3 büyüdü. Benzer dönemde, 2009 global krizinde Türkiye ekonomisi %4.7 daralmıştı. Dolayısıyla küresel bir resesyon yaşanırsa, Türkiye ekonomisinin bu durumun dışında kalması çok mümkün olmayabilir. Hali hazırda Japonya resesyona girmiş durumda. Avrupa ve Çin’in de bu yılın ilk yarısında resesyona girmesine kesin gözüyle bakılmakta.

Bu zaman zarfında iki senaryo olabilir. Bunlardan ilki, korkulan olur, küresel resesyona girilir ve beraberinde deflasyon da olursa, ki çok mümkün, 2009 krizinden daha uzun soluklu bir problem yaşanır. Görece daha iyi bir senaryo ise, virüsün etkisi yaz aylarında sakinler, çok düşük faiz ve büyük miktarda global likidite ile başbaşa kalırız. Yani V şeklinde bir küresel toparlanma görürüz.

Bugüne kadar ki gerçekleşmelere bakarak, Türkiye ekonomisi üzerinde bazı rakamsal tahminler yapabiliriz. Buna bir miktar egzersiz olarak da bakmakta fayda var. Elbette rakamsal öngörünün oldukça zorlaştığı bir dönemdeyiz.  

Enflasyon Nasıl Etkilenir? Özellikle global tarafta yaşanan talep şokunun toplamda enflasyonu düşürücü etkisi dominant olur. Mevcut rakamsal detaylara bakarsak. 1) Petrol fiyatlarındaki 20usd’lik düşüşün kalıcı olması halinde, bunun enflasyonu 0.5-1.0 puan düşürücü etki yapması olası. Vergi etkisi petrol enflasyon ilişkisinde yoğun olduğu için etki düşünülenden daha sınırlı. 2) TL’deki değer kayb, elbette kur geçişkenliği kaynaklı baskı yaratır fakat talebin de baskılanacağını hesaba katalım. Yılbaşından bu yana TL’deki değer kaybı %7, gelişen ülke para birimlerine benzer seyrediyoruz. %10’luk değer kaybı normal şartlarda 1.0 puan civarı enflasyonu yükseltici etki yapar. Dolayısıyla petroldeki fiyat düşüşü ile birbirini netlemesi muhtemel. 3) Virüsün etkisi, daha çok global taraftan kaynaklanan yani dışsal talep şoku şeklinde olabilir. Özellikle turizm-lokanta otel eğlence-havacılık, yani hizmet kalemlerinde enflasyonu baskılayıcı etki olası. Tüketim talebindeki olası daralma da fiyatları da baskılar.

Yıla güçlü bir kredi büyümesi ile başlamıştık, enflasyona dair de endişeler vardı. Fakat son gelişmeler, global taraftan gelen şok bu görüntüyü aksine değiştirmiş durumda.

Major merkez bankalarından çok büyük paketler görüyoruz, faiz seviyesi de yeniden sıfıra çekilmiş durumda. Virüsün ekonomiler üzerindeki etkilerini minimize etme çabası var. Global resesyon ihtimali de artıyor. Bu durumda TCMB’den de bir önceki toplantıdakinden çok daha yüksek bir indirim görme olasılığımız artmış durumda.  

Cari Denge Ne Olur? Son revizyonların ardından 2019 yılında 1.6mlr usd olan cari açığımız 8mlr usd seviyesine yükselmişti. 1)Hem dış ticaret metodolojisi hem de hizmet kalemleri hesabı değiştiği için buradan 7mlrusd ek katkı gördük. 2) Petrol fiyatlarındaki 20 dolarlık düşüş kalıcı olursa, bunun cari açığımızı 10mlr usd kadar iyileştirmesi beklenmeli. 3) Bizi mutsuz edecek olan kalem ise turizm gelirleri olacaktır. 2015-2016 dönemindeki gelişmeler turizm gelirlerimizi %30-40 aralığında düşürmüştü. Bu yıl da benzer bir görüntü riski var. 2019 yılında turizm gelirlerimiz 36mlr usd seviyesinde. 4) Mal dış ticaret dengesine bakarsak, ihracatımız Avrupa’daki resesyondan oldukça olumsuz etkilenir, küresel resesyon kaynaklı ithalatımız da düşer. 2009 global krizinde ihracatımız yaklaşık yıllık %23, ithalatımız ise %30 düşmüştü. Dış ticaret açığı da neredeyse yarı yarıya düşmüştü. Yanıbaşımızda, Avrupa’da yaşanan bir resesyon ihracatımızı elbette vurur. 2019 yılında Almanya’ya ihracatımız yıllık %4 daralmıştır. 2018 sonu dış ticaret açığımız 55mlr usd, 2019 sonu bu rakam 32mlr usd olmuştu. Toplamda, birbirini telafi eden rakamlar mevcut, yine de global resesyon görürsek, 2020’yi şuan hesaplanandan düşük bir cari açıkla kaparız; turizm gelirlerindeki olası daralmaya rağmen. Resesyonun şiddetine göre, yukarıdaki rakamsal hesapla bu yıl sınırlı bir cari fazla dahi verme ihtimalimiz gündeme gelebilir. Fakat bu bir taraftan da ciddi iç talep daralması da demek.  

Büyüme... piyasada yılbaşından bu yana Türkiye büyüme beklentileri %3-4 arasında şekillenmekte. Bu son durum büyüme beklentilerini bir miktar aşağı çekse de henüz bir resesyon tahmini yok. Fakat, korkulduğu şekilde bir küresel resesyon olursa, tüm gelişmekte olan ülkeler gibi bizim de bunun dışında kalmamız oldukça zor olur. Üstelik 2018 döneminin yaraları da henüz sarılmış değilken. Türkiye’yi bu anlamda en çok zorlayacak kanal, dış finansman ihtiyacıdır. Bankalarımızın dış borç çevirme rasyosu mevcut durumda %70 civarında.  Baz senaryolarda, bunun 2020’de daha da yükselmesini bekleniyordu. Global fonlamada yaşanan bu son durum, Türkiye dahil tüm dış fonlama ihtyacı olan ülkelerin senaryolarını değiştirmekte. Tasarruflarımız olmadığı için, büyümemizi dışarıdan fonlayan bir ülkeyiz. Öte yandan turizm/seyahat gibi sektörlerin ekonomideki payı yaklaşık %10 civarında, bu kalemden de zorluk yaşama ihtimalimiz yüksek. Mevcut durumda iyi tek haber petrol fiyatlarının sağladığı bir rahatlama. Yukarıdakiler olumsuz senaryo. Tüm bunların aksine, olumlu senaryoya bakarsak, gerçekten bir kısım beklentilerde olduğu gibi virüsün yaz döneminde atlatılması ve “V” şeklinde bir global büyüme olursa; yani içinde bulunduğumuz küresel daralma ve ardından hızlı toparlanma olur ise de, bu durumda muazzam bir global likidite ile başbaşa kalırız. Bu senaryoda ise bizim gibi ülkelerin çok işine yarar. Fakat henüz böyle bir senaryoyu konuşmak için çok çok erken.