Advertisement

Global ekonomilerin bu krize girerken en büyük avantajları enflasyonun olmaması idi. Tahminlerin  aksine, 2008-2009 krizi ardından yaşanan parasal gevşeme enflasyonist olmadı. Hatta major merkez bankaları enflasyon hedeflerinin dahi altında idiler daha bu yıl başında dahi.

2008-2009 krizinin ardından yaşanan dolar genişlemesinin en önemli yan etkisi enflasyon değil, gelişmekte olan ekonomilerin hızlı dış borçlanması oldu. Yıllarca ucuza döviz bulan gelişmekte olan ekonomiler, son derece anlaşılır bir şekilde, çok borçlandılar. Borçlanarak yaptığınız yatırımların getirisi, borcunuza ödediğiniz faizden daha düşük ise borçlanmaya devam edersiniz. Fakat bir gün gelip de bir anda o yatırımlarınızın getirisi hızla düşmeye başlarsa, bu sefer borç yükünüz problem olur. Sanırım gelişmekte olan ülkeler için o gün geldi.

Covid krizinin ekonomiler üzerindeki seyrine bakarsak. Ocak ayında “bu iş acaba Çin ile mi sınırlı”yı konuşurken bir anda Avrupa gündemimize düştü. FED ve diğer merkez bankaları önlem aldı derken yüklü mali politikalara geçildi. Global ekonomi 85 trilyon ve son iki ayda atılan para ve maliye politikası adımları (FED’in 3-4trl dolar genişeleme yapacağı versayımı dahilinde) 9-10trl dolara gelecek. Dünya hasılasının %10’u.

Buraya kadar hep gelişmiş ekonomileri konuştuk. Şimdi ise ikinci faza, bizim de içinde olduğumuz gelişmekte olan ekonomilerin daha çok konuşulduğu bir faza giriyoruz sanki. “Bu ülkeler yüklü döviz borçlarını nasıl çevirecekler” fazı. Borç çevirme maliyetleri yükselecek ise, büyüyemezler. Büyüyemezlerse yatırımcı olarak burada durmamızın faydası yok. O zaman, çıkalım bu gelişmekte olan ekonomilerden. Ve bu hafta başından beri dış ödeme yükümlülüğü yüksek olan ekonomilerden daha da hızlanan bir kaçış görüyoruz.

Yukarıda bu krizin ilk fazı; ABD gibi tüm gelişmiş ekonomilerde “ani duruş” riski, talepteki ani duruş idi. İkinci konu, bizim de dahil olduğumuz gelişmekte olan ülke sepetinde bahsettiğimiz “ani duruş” riski ise sermaye girişinde yani ülkelere döviz girişinde yaşanması muhtemel ani duruş riski. IIF’in verilerine göre yalnızca 2020 ilk çeyreğinde bu ülkelerin (EM) hisse+bono portfoylerinden 62mlr dolar çıkış oldu. Anlaşılması için; bu 2009 global krizinde gördüğümüzden daha şiddetli.

Tam da bu yüzden tüm gözler 1) FED’in açtığı swap hatlarında* 2)G20-IMF-Dünya Bankası gibi kuruluşların gelişen ülkelere sağlamayı planladıkları acil finansman imkanında (Rapid Financing Instrumunt-RPI).

Rakamlarla konuşursak; Türkiye maalesef bu sürece emsallerine kıyasla yüksek enflasyon, yüksek dolarizasyon ve düşük döviz rezervi ile giriyor. Bu haftaya kadar, TL yılbaşından bu yana genel olarak emsallerine benzer hareket etti. Fakat bu hafta ile beraber bir miktar olumsuz ayrıştığımızı görüyoruz. Özellike son iki gündür de hem swap faizlerimiz yukarı gidiyor hem de ülke risk primi olan CDS’imiz 600’ü geçmiş durumda. Avantajımız, cari fazlamız var.  

2020 yılında ne kadar dövize ihtiyaç var?

Bu yıla denk düşen döviz ödemelerimiz 170mlr dolar. Cari fazla verdik diyelim yine. 160 mlr dolara yakın bir rakama ihtiyacımız olacak. Bu rakamın yarısı kısa vade dış borç ticari krediler, yıllarca son derece kolay çevirdiğimiz borçlar (bu da bir ön kabul elbette, eşine rastlamadığımız bir global kriz içindeyiz). Asıl baskı geri kalan kısımda başlıyor.

Çok kabaca bir hesap yapalım; TCMB brüt rezervleri 95mlr dolar (biliyorum nete bakmak lazım). Ama biz ülkenin elindeki rezerve bakalım. Bankaların elinde tuttukları muhabir ve efektif de 40mlr dolar. (arzu eden TCMB’den uluslarası rezerv alt kalemlerinden erişebilir). Bu da yaklaşık 130-135mlr dolar yapar (95+40). Dikkat ederseniz bir sürü varsayım yaparak, aslında matematiksel olarak çok da problem olmayabilir çıkıyor. Gelin görün ki bu tarz global panik anlarındaki durum tam da öyle olmuyor. Yabancı yatırımcı dolarizasyona bakıyor, ülke net rezervine bakıyor, dış borcun bu yıla düşen ödenmesi gereken miktarına bakıyor.. bunları ince ince hesaplamak gibi bir derdi de zaten yok. Topyekün gelişmekte olan ülkelerden çıkıyor, en zayıf gördüklerinden de daha hızlı kaçıyor. “Ani duruş” dediğimiz tam da bu.

Bu sebepten, ismi ne olursa olsun, yabancı kuruluşlar bir araya gelip, gelişmekte olan ve FED’in swap hattından yararlanmayan ülkelere döviz fonlama enstrümanı ya da acil kredi imkanı gibi (bunlar zaten var) daha da kapsamlı bir paket için hazırlanmaktalar.

Bu yazıdan iki net sonuç çıkmakta. Ya global ortam hızla sakinleyecek ve bizim gibi gelişen ülkeler kendimizi dolar havuzunda bulacağız ki oldukça iyimser bir yaklaşım. Ya da bir şekilde hızlı döviz fonlama bulmamız gerekecek.

*FED’in swap hattına dahil ülkeler: Kanada, Japonya, ECB, İsviçre, İsveç, İngiltere, Norveç, Danimarka, Meksika, G Kore, Singapore, Avustralya, Yeni Zelanda, Brezilya.