Advertisement

Covid Krizi ile beraber, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin döviz yükümlülükleri ve dolara olan ihtiyaçları gündeme geldi. Bunun da tüm gelişen ülke para birimleri üzerinde yılbaşından bu yana baskı yarattığını görüyoruz. Krizin ortaya çıkması ile paranın güvenli limanlara hızla döndüğü (ABD) ve dolara erişimin oldukça zorlaştığı yani finansal koşulların sıkılaştığı bir ortamda, her ülke dövize ucuza erişim için çözüm arayışı içinde. Swap anlaşmaları da bu çözümlerin parçası.


Çok çeşitli farklı swap türleri olmakla beraber, konumuz en basit anlatımıyla, iki ülke parasının geçici bir süre el değiştirmesi, takas edilmesidir. 1 haftalık da olur 6 aylık da bu anlaşmalar. Değişken vadeli. Dönem sonuna gelindiğinde de tekrar çevirme imkanının (roll etmek) yani yenileme imkanınız olabilir.

Genel olarak döviz yükümlülüğünüz hangi para birimi cinsinden ise, o para birimini bulmanız da fayda var. Ya da yine global piyasalarda kolay takas edebileceğiniz major ülke para birimlerini elde etmeniz elinizi kolaylaştırmakta. Türkiye’nin döviz yükümlülükleri daha çok dolar/euro cinsindendir. Fakat ticaretinde önemli paya sahip, Türkiye için Rusya mesela, gibi ülkelerle para birimi takasına dayalı dış ticaret anlaşmaları da kısa vadede fayda sağlayabilir.


Peki swap kalıcı çözüm müdür. Elbette hayır çünkü oldukça kısa vadeli bir para birimi takasıdır swap, borç değildir. Fakat içinde bulunduğumuz süreçte bu çok doğru bir soru değil sanki. Ülkelerin şuan öncelikli hedefi en hızlı yoldan döviz imkanı elde etmek ise, ve bu süreci en az hasarla geçirmek ise, evet swap kısa vadede nefes aldırır.

Dünyada en yoğun swap ilişkisi FED ile yapılmakta. Peki FED niye swap imkanı sağlıyor. Çünkü ticari ilişkisi olan ülkelerin söviz yükümlülüğünü yerine getirememesi ABD ekonomisine de zarar vermektedir. Bunu istemez. Öte yandan yüklü ABD tahvili bulunduran ülkelerin dolar elde etmek için hızla ABD tahvili satmaya başlamasının yine yan etkilerini tercih etmez. Bu yüzden de FED’in önceliği bu ülkelerdir.


Peki FED kimlere dolar takası uyguluyor. Bu kriz öncesinde FED’in hali hazırda Kanada, İngiltere, İsviçre, Japonya, Avrupa merkez bankaları ile swap hattı vardı. Bunlara 19 Mart 2020’den itibaren Avustralya, Brezilya, Danimarka, Kore, Meksika, Singapur, Norveç ve İsveç eklendi. Anlaşmalar da en az 6 ay yürürlükte kalacak.

Piyasa gözüyle konuşursak, bizim FED ile bir takas anlaşmasına girme ihtimalimiz pek beklenmiyor. Katar/Çin ile var olan anlaşmalarımızın yenilenmesi zaten bekleniyordu. Özellikle bunların miktarının artışı beklenmekteydi. Bugün de Katar ile olan anlaşmamız yenilendi. Bir de G20’ye dair yeni anlaşmalar gelir mi, haberler takip edilecektir.
Detaya bakarsak.


Katar: İlk anlaşmamız 17 Ağustos 2018 tarihinde 3 milyar usd karşılığı katar riyali takası idi. Kasım 2019’de yenilendi ve bu rakam 5 mlr usd’ye çıktı. Bugün ise 15mlr ABD doları karşılığı Katar riyali takas anlaşmasını yeniledik. Genelde bu anlaşmalar 3 yıllık vadeyi kapsamakta. Katar’a yaklaşık 1mlr dolar dış ticaret fazlası veriyoruz. Dolayısıyla kağıt üzerinde TCMB’nin döviz rezervi bu anlaşma ile artmış gözükür. Fakat Türkiye’nin döviz ihtiyacını karşılamakta ne kadar yeterli, soru işareti.


Çin: 2012’den bu yana 3’er yıllık yenilenen 1mlr usd karşılığı yuan takası anlaşmamız var. Çin’e dış ticaret açığımız ise 2019 sonu 16mlr usd.


Ne kadar dövize ihtiyacımız var?

Türkiye’nin önümüzdeki 1 yıllık vadede ödemekle yükümlü olduğu borç 168mlr usd. Bunun 76mlr doları bankalara ait. Bankalarımızda bu borcun şu an kabaca %75’ini zaten çevirmekteler. Bu 168 milyar doların yaklaşık 120 milyarı da kısa vadeli borcumuz. Türkiye kısa vadeli borçlarını da çevirmekte genelde sorun yaşamaz. Bunların karşılığında da yaklaşık 86mlr dolar brüt döviz rezervi + bankaların yurtdışı muhabir ve efektif kaleminden gelen 30mlr usd var. Yani uluslararası rezerv de yaklaşık 116mlr usd civarında. (neden brüte bakılması gerektiğini de başka bir yazımda paylaşırım). Normal şartlar altında Türkiye 170mlr usd’lik ihtiyacını rahat çevirmekte fakat şuanda dünyada kriz kaynaklı döviz sıkışıklığının yaşanması tüm ülkelerde kur baskısına yol açıyor. Bu da ister istemez nereden ucuz maliyetle döviz bulsak kardır sonucuna çıkmakta. Kabule delim, rezerv metriklerine göre, döviz rezervlerimiz emsallerimize kıyasla bu krize girerken zayıf idi, hala da çok zayıf. Fakat var olan rezervimizle borçlarımızı karşılayamayız gibi bir durum rakamsal hesapla oldukça eksik. Önce bu borcun (178mlr usd) ne kadarını çevirebiliyoruz ona bakıp, geriye kalan meblağın ne kadarına rezerv yeter ona bakmamız gerekmekte. Bu borcun %70’ini zaten halihazırda çeviriyor Türkiye.


Özetle Türkiye’nin borçlanma sıkıntısı yok. Fakat yüksek maliyetle borçlanma sıkıntısı var. Dolayısıyla kur üzerinde yaşadığımız baskının nedenlerini, rezervler gibi mikro düzeyde tartışmak yerine, daha çok var olan makro stratejinin etkinliği ekseninde tartışmamızda sanırım daha fayda var.