Bugün Nisan ayına ait iki önemli veri gördük; sanayi üretimi ve cari denge. Halihazırda global tarafta krizin en dip olduğu noktaların şimdilik Nisan ve Mayıs olarak gözüktüğünü söyleyebiliriz. Elbette ikinci dalga ortaya çıkarsa durum değişir ama uanki gidişatla değerlendirelim ve Nisan/Mayıs rakamlarına bakarken en dip noktalarda olduğumuz hesaba katalım.
Sanayi üretim rakamına bakarsak, Nisan ayında yıllık %31’lik bir üretim daralması var. Hem PMI verileri hem ihracat rakamları bu düzeyde bir daralma işaretini zaten vermekteydi. Dolayısıyla tablo şaşırtıcı değil.
Öte yandan Mayıs ayı PMI ve ihracat rakamları da yine %20 civarında bir yıllık sanayi üretim daralması göstermekte. Bazı yüksek frekanslı veriler, dipten dönüşü net ortaya koymakla beraber, Türkiye ekonomisi bu yılın 2. çeyreğinde çift hane daralmış gözüküyor.
Daha iyi bir 2. yarıyıl geçirecek gibi dursak da, yılın tamamını tüm dünya ülkeleri gibi daralarak tamamlayacağız. Global tarafa dair detay vermemiz gerekirse; 1930 krizinde dünya ekonomisinin %80’i resesyona girerken, bu krizde çalışmalar global ekonominin %95’inin 2020’yi resesyonla bitireceğine işaret ediyor. Türkiye’nin de özellikle Avrupa ile ticari ilişkileri bu denli yoğun iken, bu resmin dışında kalması bir miktar zor.
Bugünkü sanayi üretim verisinin en önemli detayı, ihracatımızın önemli parçası olan otomotiv sektörünün yıllık %75, tekstil’in de yıllık %60 daralması. Ekonomi kapalı olduğu için benzer görüntü Mayıs ayı verisinde de olacaktır.
Üretimde tüm bu daralmalar olurken, ekonomiye kredi kanalı ile verdiğimiz yoğun destek de devam ediyor. Bu destek, bir taraftan iç talebe fayda sağlamakla birlikte göz ucumuzla hem enflasyon hem cari denge rakamlarını da kontrol etmemiz lazım. Evet ithalat da düşüş var, fakat ihracattaki düşüşler çok daha şiddetli. Keza turizm gelirinin de olmayışı, ödemeler dengesi üzerinde baskı yaratmakta. Kur üzerinde baskı yaşadığımız, resmi rakamlarla yaklaşık 25mlr usd döviz rezervi harcadığımız bir Nisan Mayıs ayı geçirdik. Yılbaşından bu yana 4 aylık kümüle cari açığımız 12.9mlr usd’ye geldi. 12 aylık kümüle bakarsak da 1.5mlr usd olan cari fazlamız bugün gelen veriyle beraber cari açığa döndü, 3.3mlr usd. Yılın tamamına dair, hesapladığımızdan daha yüksek cari açık verme ihtimalimiz mevcut, yaklaşık 15mlr usd’ye yakın. Bu sonucun önemli bir kısmı global taraf kaynaklı, turizmde ve ihracatta global akımlarla hareket ediyoruz, dolayısıyla kaçınılmaz bir sonuç. Fakat bir taraftan şiddetli daralırken cari açık genişliyor, diğer taraftan da enflasyon yüksek seyrediyor. Dünya deflasyon riski ile karşı karşıya iken enflasyon konusunu çözemez isek, ülke risk primimiz yüksek kalmaya devam edecektir. Bu da büyümemiz üzerinde risk yaratır. Yıllar boyu krediye dayalı yüksek büyüme elde etmemiz çok olası değil çünkü bu da kaynak meselesi.
Geride bıraktığımız birkaç ay, özellikle bankalarımızın dış borç geri ödemelerinin bu yılın en yükseğinde olduğu bir dönemdi. Bankalarımız yaklaşık %70-75 dış borç çevirme rasyoları ile Nisan Mayısı geride bıraktı. TR ekonomisinde özel sektör (banka+bankadışı) 2018 ortasından bu yana kaldıraç azaltmakta – dış borç ödeyici (deleverage). Bankalar neredeyse 1.5 yıldır net dış borç ödeyici konumda. Reel kesim ise özellikle 4-5 aydır dış borç çevirme rasyolarını %80-85’lere doğru düşürmekte. Yani dışarıdan net borçlanalım ve içeride büyüyelim modeli son iki yıldır masamızda yok.
O zaman geldiğimiz noktada rakamsal olarak bazı netlikler var. Enflasyon oldukça yüksek, cari açığımız genişliyor, ekonomideki şiddetli daralmayı yüklü kredi artışı ile telafi etmeye çabalıyoruz. Faizi düşük tutmak istiyoruz fakat enflasyon yüksek olduğu için bu tekrar tüketimi ve dolarizasyonu tetikliyor. Geleceğe dair enflasyon riski yaratıyor. Bu da bilanço yönetimini özellikle reel kesimde çok zorlaştırıyor, yatırım kararları alınamıyor. Virüs krizini umuyorum ki tüm dünya ve ekonomiler 2020 sonunda ya da 2021 başında atlaşmış olacağız. O güne geldiğimiz zaman, yeterince düşmemiş bir enflasyon, dolarizasyon, görece yüklü bir cari açığımız olur ise ve bu yılı da yoğun bir kredi büyümesi ile geçireceğimiz kesin gibi durmakta; bu durumda büyümeyi hangi kaynak ile fonlayacağımıza dair de bir strateji oluşturmuş olmamız gerekiyor.