Advertisement

Bayramın ardından haftaya yine swap piyasasında hareketli bir gün ile başladık. Dövizdeki harekete bakarsak, 1-1.5 ay gibi uzunca bir süre usdtry’nin 6.85 seviyesinde sabit kalmasının ardından bayrama 6.95’lerden girmiştik. Ve piyasada “acaba rezervlerle yaptığımız müdahaleden kademeli vaz mı geçiyoruz” sorusu uyanmıştı. Ardından dün sabah saatlerinde Londra piyasasında (offshore) gecelik faizlerin %100 ile güne başladığını gördük. Gün içinde de artan TL sıkışıklığı ile gecelik faiz yurtdışı piyasalarda %1000 seviyelerine yükseldi. Faizdeki yükseliş yalnızca gecelikte değil faiz eğrisinin tamamında ama daha sınırlı gerçekleşti. Örneğin 1 haftalık faiz %75 iken, 1 yıllık swap faizi de %22’lerden geçti. Yani sorun sadece kısa vadeli faizde değil.

Özellikle 1 yıllık vadedeki yurtdışı (swap faizi) ile yurtiçi faizdeki ayrışma düne has değil. Yaklaşık son 1aydır belirgin şekilde gördüğümüz bir tablo. Yurtdışı 1 yıllık faiz %18-19’larda iken içerideki aynı vade faiz %10’larda idi. Ve Temmuz genelinde bu tabloyu gördük. Elbetteki swap piyasasına dair aldığımız önlemlerin bir yan etkisi bu. Dolayısıyla dün bir anda bir hareket görmüş değiliz, dönem dönem piyasada giderek artan anomaliler söz konusu.

Dün özelinde ise, neden Londra tarafında yabancının TL’ye sıkıştığına gelirsek, benzer görüntüyü Mayıs ayında da yaşamıştık. O dönemde de bazı yabancı bankalar TL’ye sıkışıp, Türk bankalarına olan TL yükümlülüklerini yerine getirememişlerdi. Yabancı bankaların aldığı döviz karşılığında vadede TL vermesi gerekirken, ya da swapların vadesi dolduğunda pozisyon kapamaları gerektiğinde (çünkü yurtiçinde bankalarımızın swap çevirme kabiliyeti limitlenmiş durumda) TL’ye sıkıştığını dönem dönem yaşıyoruz. Böyle bir durumda yabancının (Londra’nın) döviz satıp ihtiyacı olan TL’yi yaratması gerekirken, başka bir yöntem tercih ediliyor. Borsada ve bonoda olan varlıklarını satıp TL yaratmak. Dün de yaşadığımız bu süreçlerden biriydi. Ardından Almanya’nın bazı bölgelerimize seyahat kısıtını kaldırması haberi ile 6.90’ların altına kadar gelen kurda, bugün yeniden haftaya başladığımız noktadayız.

Elbette ki tüm bunlar, kısa vadeli para piyasasında yaşanan, teknik detayı olan hareketler. Peki durum bu kadar basit mi. Yorum yapmak için belli rakamlara bakalım. Örneğin CDS. Halen 500 baz puanın oldukça üzerinde. Temmuz başından bu yana emsallerimizden (ortalama 150 baz puan civarı) yeniden ayrışmaktayız. İçeride ve dışarıda oluşan faiz bir süredir belirgin şekilde ayrışıyor. Ödemeler dengesi ve dış finansman tablosuna baktığımızda, aslında TCMB döviz rezervleri ile kendimizi fonlamaktayız. Nette döviz çıkışı var. Ve bu yılbaşından bu yana devam etmekte. TCMB politika faizi %8.25, yine Merkez Bankamızın tahmin ettiği yıl sonu enflasyon bunun üzerinde %8.9. Piyasa beklentisi ise daha yüksek çift hane %10.2. Enflasyon beklentilerini yönetemiyoruz maalesef. Kuru uzunca bir süre belli seviyede tutmak için belki de çok doğru olmayan bir şekilde döviz rezervlerimizi kullanıyoruz. Döviz rezervlerimizin milli gelir içindeki payı %11 ile dünyada maalesef sıralamada arkalardayız. Kamu bankalarımızın açık pozisyonu, piyasada döviz seviyesine müdahaleden kaynaklı, 10.4mlr usd gibi önemli bir rakama gelmiş durumda. Hiç istemesek de dolarizasyon süreci devam ediyor. Ödememiz gereken çevirmemiz gereken bir döviz borcumuz olmasa çok da sorun olmayabilir. Fakat TR’nin 12 aylık vadede bulması gereken 165mlr usd’lik bir döviz ihtiyacı var. Bunun büyük bir kısmını buluruz fakat tamamını bulamadığımız için nette döviz çıkışı mevcut. Normal şartlarda dalgalı kur rejiminde, böyle bir durumda kur yükselerek bu baskıyı emer, oysa ki biz buna da izin vermiyoruz. Faizi, enflasyon seviyesinden bağımsız bir şekilde kullanmaya çalışarak ve aktif rasyosunu da devreye sokarak muazzam bir kredi büyümesi yarattık. Sadece TL kredilerinde ilk 6 ayda büyüme %25, bu yıllık %50 gibi bir rakama işaret etmekte, enflasyon yaratmaması imkansız. Hem kur, hem aşırı kredi büyümesi hem de atalet (geriye dönük endeksleme) gibi faktörler enflasyonla mücadelemizi de çok zorlaştırmakta. Doğrudur, kısa vadede tüm amaçlarımıza ulaşırız, PMI rakamları gerçekten de ekonomide çok hızlı bir geri dönüşü işarete etmekte ama yere sağlam basarak ilerlemiyoruz. Yanımıza her geçen gün artan yan etkileri de katarak yola devam ediyoruz. Durum bu olunca da faiz tarafında yeniden bir TCMB faiz artışı fiyatlanmakta. Dolayısıyla dün yaşadığımız süreç şaşırtıcı değil.

Yapmamız gereken, öncelikle kredilerdeki bu hızlı gelişi yavaşlatmamız şart. Enflasyonla uyumlu bir faiz politikasına geçmemiz de gerekiyor. Bu aynı zamanda dolarizasyonu da kontrol etmemizi kolaylaştıracak. Sadece likidite adımlarının şuan geldiğimiz noktada yeterli olmasını beklemeyelim. Tüm bunları yaparken de kuru belli bir noktada stabil tutma çabasından kademeli vazgeçmemizde fayda var. Uzun süreli bir büyüme ve düşük enflasyona erişmemiz için, iktisat politikamızın sadece piyasalar açısından değil, ekonominin her paydaşı açısından öngörülebilir olması gerekiyor. Kısa vadede herşeyi aynı anda yapabilirsiniz ama orta vadede bunu sürdürmek imkansız, çünkü dışa açık bir ekonomiyiz ve döviz ihtiyacımız net. Ve tekrar hatırlayalım, pandemi süreci atlatılmış değil. Sonbaharda nasıl bir global ortamda olacağımız çok belirsiz. Şimdi kontrollü gidelim ki, ilerleyen vadede ek desteğe ihtiyaç olur ise manevra alanımız olsun.