Advertisement

Her ne kadar başlık yalnızca para politikasını çağrıştırsa da, o konuya geçmeden şu tespiti yapmakta fayda olabilir. Türkiye ekonomisinde bugün geldiğimiz nokta bir faiz/para politikası tartışmasının ötesinde, temelde bir kaynak sorunudur. Dolayısıyla iktisadi sorunlarımızı analiz ederken bu çerçeveden bakmakta fayda olabilir. Kaldı ki, ülkemizde enflasyonla mücadele artık yalnızca TCMB politikası ile de sınırlı değil. Tam sormamız gereken soru kaynak nerede/bu kaynağı nasıl yaratacağız sorusu olmalı sanırım.

Bu konuya yazının sonunda tekrar dönmeden önce, piyasalar açısından bakıldığında önümüzdeki iki haftalık vadede iki önemli tarih bulunuyor. Bunlardan bir tanesi 16 Aralık’ta yayınlanacak olan 2021 TCMB Para ve Kur Politikası metni, ikincisi ise 24 Aralıktaki TCMB Faiz Kararı.

En yakın vadede, piyasa gözünden bakarsak, TCMB için iki önemli test dönemi mevcut.

Yaklaşık bir aydır, değişen otoritelerin ekonomi tarafında son derece hızlı ve doğru adımlar attığını, bir taraftan da iletişimi güçlendirdiğini görmekteyiz. Elbette ki yolun henüz başındayız. Geride bıraktığımız dönemde yaptığımız yanlışları henüz yeni düzeltme aşamasındayız. Dolayısıyla yolumuz uzun.

İçine gireceğimiz 2021 ilk çeyreği, global tarafta hem pandeminin ağırlaştığı, üçüncü dalganın konuşulduğu, hem de içeride enflasyonumuzun yükseliş trendinde olduğu oldukça zor ve kritik bir dönem olacak. Zor; çünkü ekonomi pandemi kaynaklı halihazırda baskılanacak. Kritik; çünkü risk alma lüksümüz olan bir süreç değil. Maalesef her hatanın bir bedeli olmakta. Bu süreci de bedelsiz atlamamız mümkün gözükmediğinden, bu gerçeği kabul edip zor da olsa önümüze bakarak doğru adımlara devam etmeliyiz. Devam etmeliyiz ki, dünyada sermaye akışı başladığında bundan faydalanabilelim. Devam etmeliyiz ki, enflasyonu rayına sokup önümüzdeki yılları kazanabilelim. Dolayısıyla bu konuda tam mutabakat sağlamalıyız.

Teknik detaylara geçersek, 2021’e girerken, daha önceki dönemlerde bir miktar prestijini kaybetmiş her yılın Aralık ayında açıklanan “Para ve Kur Politikası” metnini TCMB 16 Aralık’ta sunacak. Piyasanın da yakından beklediği bir doküman. Normal şartlar altında bu tarz dokumanlar piyasaya bir sonraki yıla dair, politika yapıcı gözünden bir ışık tutmalı, rehberlik sağlamalı. Geçtiğimiz yakın dönemde bu tarz iletişimler teknik açıdan eksik kalmaktaydı ve önemini de yitirmişti. Şimdi ise değişen süreçte TCMB’nin elinde yeni bir şans var. Piyasanın da keza bu dokumandan beklentisi mevcut. Niye? Çünkü içeriğinde 2021’e dair TCMB’nin duruşu, politika seti, rezerv politikası gibi konularda daha kapsamlı paylaşımların olması beklenmekte.

Sadece para politikasında değil, tüm iktisadi politikalarda çok fazla sürpriz yaşadığımız bir dönem geçerdik. Geldiğimiz aşamada piyasanın en çok ihtiyacı olan konu: sürprizsiz “öngörülebilir” politikalar. 2021 Para ve Kur politikası metninin de bu amaca yönelik olmasına ihtiyaç var.

Ardından 24 Aralık TCMB toplantısını izleyeceğiz. Piyasada oluşan faiz artışı beklentisi 100-200 baz puan arasında. En mühim konu şuan %14 olan enflasyonu %15-16 bandından çevirebilecek miyiz sorusu. Özellikle 2021 ilk çeyrekte yükselen bir enflasyon hesaplıyoruz. Hem kur geçişkenliği devam ediyor, hem arz yanlı fiyat baskıları söz konusu, hem de mevsimsel kuraklık olarak adlandırsak da gıda tarafında fiyat artışlarını görmemiz muhtemel. Dolayısıyla talebin baskılanacak olması enflasyonu aşağı çevirmeye yetmeyebilir. Belli bir dönem finansal istikrarı da gözeterek, enflasyona mücadeleye ara vermeden devam etmemiz şart. Reel kesim bilançoları açısından düşünürsek, kurdaki bir tur daha değer kaybının, hali hazırda var olan bilanço tahribatına (kur zararı), daha da fazlasını ekleyeceğini de hesaplamalıyız. Özetle, geldiğimiz nokta sadece fiyat istikrarı konusu değil. Finansal istikrar için de bu adımı atmamız gerekmekte.

En baştaki giriş paragrafına dönecek olursak, Türkiye’nin bugün geldiği nokta faiz/enflasyon konusunun çok ötesinde, bir kaynak problemidir. Dolayısıyla bu yük sadece TCMB’nin üzerinde değil. Hem BDDK, hem maliye politikası tarafında, para politikasıyla son derece eşgüdümlü hareket edilmesine ihtiyaç net gözüküyor. Maalesef sadece para politikasında faiz yükselterek bu sorunları artık aşmamız mümkün değil. Maliye politikasında da gider yönetimini çok daha tasarruflu dizayn etmemize ihtiyaç var, ki ancak bu şekilde kaynak yaratabiliriz. Tüm bunlar da ekonominin her aktörü için bir fedakarlık demek. Bugün, ve önümüzdeki kısa vadede bu tasarrufları yapmadan, ne istihdamı artırabiliriz ne de kalıcı büyüme sağlamamız mümkün.