Advertisement

Global piyasaların 2021’e iyimser beklentiler içinde girdiğini görüyoruz. Aşılamanın hızlanması, global toparlanmanın devam etmesi, jeopolitik risklerin bir miktar azalması ve tüm bunların yanında parasal ve mali desteklerin sürmesi hem piyasaları hem de iktisadi gidişatı destekliyor.

2021 için konuşulan en büyük risk ise, virüsün mutasyona uğraması ve aşıların etkinliğinin kaybolması. Şu an ise sadece risk listesinde.

Peki Türkiye’de ve TL varlıklarda son durum ne?

-Kasım başında 550 civarında olan CDS’imiz 325’e inmiş durumda.

-10y eurobond faizimiz %6.9’dan %5.3’e indi.

-Son 1-1.5 aydır dolar karsısında en iyi performans gösteren para birimi TRY

-Kasım başında 8.50 seviyesinden geçtiğimiz Cuma 7.62’ye kadar geriledik.

-10y hazine bono faizi 100 baz puan aşağı indi.

-Borsa tarafında MSCI TR’ye göre, yine Kasım ilk hafta baz alırsak, o dönemden bugüne dolar bazında %30’a yakın değer kazancı gördük.

Bu fiyatlamaların ardından sıklıkla şu soruyu duyuyoruz. Ekonomide ne değişti?

Öncelikle finansal piyasalar için algı değişimi ve bunun olumluya dönmesi çok önemlidir. Bu kritik noktayı kaçırırsanız, fiyatlamayı anlamak güçleşir. Benzer süreç Covid krizi çıktığında, global borsalar Nisan Mayıs gibi dipten döndüğünde de yaşandı. Herşey çok kötü piyasa neyi fiyatlıyor ki gibi sorular gelirken, aslında perde arkasında “finansal krize dönüşmesi engellenmiş bir süreç” fiyatlaması vardı.

Türkiye ekonomisi özelinde ise tam konu, çok daha derin bir krize girmemizin önünün kesilmesidir. Bunun yarattığı algının ve endişenin yerini görece olumlu bir senaryoya bırakmasının önemi küçümsenmemeli.

Konu sadece algı da değil. Aksiyonlar bu süreci destekliyor mu buna da bakmalıyız. Evet destekliyor. Geçtiğimiz bir aylık vadede, finans piyasalarında geçtiğimiz vadedeki hatalı uygulamaların önemli bir kısmı düzeltilmiştir. Elbette ki işin henüz başındayız. Problemlerimiz net ve bir-iki ay da düzelebilecek kadar basit değil. Yükselen bir enflasyon ortamındayız. Ekonominin dövize olan ihtiyacı, kaynak ihtiyacı belirgin devam ediyor. Fakat bir taraftan da para politikası tarafında gereken adımların atıldığını, iletişim konusuna da uzunca bir süredir finans piyasalarında şahit olmadığımız kadar, özellikle teknik boyutta kıymet verildiğini de görmekteyiz.

Bu haftaya gelirsek. Yine bir TCMB PPK haftası ve piyasa gözünde yine bir test süreci. 24 Aralık’ta TCMB’nin faiz kararını izleyeceğiz. Piyasa beklentileri 100-200 baz puan arasında şekillenmekte. Burada geçtiğimiz haftaki en kritik tarih 16 Aralık’ta yayınlanan 2021 Para ve Kur politikası idi. En öne çıkan nokta, Merkez Bankası Başkanı’nın ihtiyaç olduğu durumda daha sıkı para politikasına doğru ilerleneceği yönündeki sinyali idi. Lafı dolandırmadan direk söylersek, toplantı ardından piyasada faiz artışına dair beklentilerin daha netleştiği ve bunun hem TL’de hem CDS’de daha olumlu fiyatlamaya yol açtığını da söyleyebiliriz. Elbette ki 24 Aralık geldiğinde hep beraber göreceğiz. İki konu önemli, birincisi para politikasının yönü ve verdiği sinyal, ikincisi ise – eğer gelecekse tabi ki – faiz artışının miktarı. Para politikasının yönünün verdiği sinyalin çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Önümüzde de enflasyon tarafında oldukça zor bir test dönemi var maalesef.

Diğer konuya geçersek; para politikasındaki adımları piyasa olumlu karşılamakla birlikte bir taraftan da maliye politikasına bakmalıyız. Çünkü birbirini tamamlayan bir politika setine ihtiyaç var. Bu anlamda maliye politikasında da duruşun ve 2021’e doğru bakışın netleşmesi ve anlaşılması fayda sağlar. Sadece para politikası uygulamalarının yeterli olması oldukça zor. Hem BDDK tarafında hem Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafında, aslında nasıl bir iktisat politikasına geçiyoruz sorusuna cevap piyasa gözünde netleşirse, içeriye olan kaynak akışı da hızlanır. Ekonomimizin döviz ihtiyacı net, kaynak sorunumuz da belirgin.

Özetle, yolumuz uzun.. ama ilk aşamada atılması gereken adımları da doğru ve hızlı atıyoruz. Bunların en kritik olanı yeniden serbest piyasa işleyişine dönme çabamızdır. Yeniden ortodoks politikalara adım atmamızdır. İletişimin de son derece güçlendiği bir döneme girdik; dolayısıyla piyasaların bugünkü fiyatlamasına da ve ileri vadedeki fiyatlamasına da “ne değişti ki ekonomide” demekten ziyade bu çerçeveden bakmakta fayda olabilir. Elbette bir-iki aylık vadede ne enflasyonu, ne dövizi ne kaynak problemimizi çözmemiz mümkün. Fakat “niyetinizin ne olduğunu” doğru adımlarla anlatmaya başladığınızda, algı ve güvendeki sıkıntının bir nebze de olsa değiştiğini ve yerini olumlu bir fiyatlamaya bıraktığını da görmek lazım.