Advertisement

Geçtiğimiz hafta içinde Avrupa Merkez Bankası faiz indirimine gitti. %0.75 olan politika faizi 25 baz puan indirildi ve böylece refinansman faizi %0.50'ye inerek bu alanda da bir rekora imza atıldı. 10 ay sonra faiz indiren bankanın bunu yaparken dayandığı birkaç tane sebebi vardı. Bunlardan ilki ekonomik aktivitedeki yavaşlık. Son açıklanan PMI (Satın Alma Yöneticileri Endeksi) verilerinin beklentilerin altında kalması ve zaten daralma bölgesi olan 50'nin altında açıklanmaları. İtalya'daki seçimlerin ve Güney Kıbrıs'taki hikayenin temerrüte yaklaşıp oradan kıl payı dönmesi sonucu bölgede mikro ve makrı kararların alınması sırasında gelen ertelemeler de bu yavaşlığa sebep oldu. Diğer yandan, her ne kadar işsizliğe bir çözüm olmasa da şartların kolaylaşmasının %12.1'de bulunan rekor AB işsizliğine bir nebze olsun merhem sürebilecek olması. Bölge enflasyonunun uzun vadeli kabul edilir seviye olan %2'den aşağı yönde uzaklaşması ve daha fazla faiz indirimine alan sağlaması. Belki son olarak da, 1.30'un üstündeki Euro/Dolar paritesi bir sebep olarak gösterilebilir. Bu seviyenin sadece Almanya gibi rekabetçi ülkelerin kaldırabileceği bir pariteye işaret ettiği kısaca not edilebilir.

İşe yarayacak mı?

Grafiğe bakınca öne çıkan şey kolayca görülüyor. Ülkelerin kendi içindeki faiz farkları şirketlere de yansımış durumda. Daha önce ECB bu farkları kapamak için OMT programını ilan etmişti. Gerekçe olarak da para politikasının dağıtım konusunda yetersiz kaldığını ve bu sebeple ülkeler arasındaki faiz farklarının kendi görevi olmaya başladığını açıklamıştı. Sınırsız tahvil alımına dayanan OMT sonrasında (her ne kadar bazı şartlara bağlı olsa da) farklar önemli ölçüde kapanmış ve çevre ülke bono faizleri gerilemişlerdi. Bu kez de durum benzer ancak ECB'nin bu faiz farklarını kapatacak aleti henüz elinde değil. Bir diğer gösterge de bölgedeki kredi talebi. Hem işletmelerin hem de hane halkının kredi talebi geri dönmüş değil, yani özel sektör kredilerinde daralma ya da diğer adı ile bilanço resesyonu devam ediyor. Bu süre içinde faiz indirimlerinin talebi uyarmadığını biliyoruz. Demek ki, krediyi daha ucuz hale getirmek pek de işe yaramıyor.

Ne yapmalı?

Buradan sonrası ECB'ye akıl vermek gibi olacağından temkinli olmaya çalışacağım, keza buna hazır olduğumu söyleyemem! Krediyi ucuzlatmak ona olan talebi artırmıyorsa belki de ulaşımı kolay yapmanın bir diğer yolu onu gerçekten kolaylaştırmak olabilir. Burada ilk akla gelen kredi talep eden ekonomik aktörlerden istenen teminatları/güvenceleri zayıflatmak olabilir. Bu zamana kadar verilen kredi notlarına karşı uygulanan iskontodan kullanılabilecek teminatlara kadar birçok alanda yumuşamaya giden bankanın bundan sonrasına ne kadar hazır olduğundan emin değilim. Diğer yandan, krediyi yaymaya çalışırken onu haketmeyen riks profillerine dağıtmak ancak siyasi bir kadar olabilirdi. Siyaset kurumu güçlerinin önemli bölümünü ne kadar da merkez bankasına devretmiş olsa, bunun pratikte bir uygulaması olmayabilir. Diğer akla gelen seçenek de bankanın bu kredi bulmakta zorlanan işletmelere portföy üzerinden destek olması. Likit olmayan bonoların (FED gibi yaparak) bilançolardan temizlenmesi suretiyle portföyün daha dinamik hale getirilmesi ya da bu işletmelerin varlığa dayalı menkul kıymet gibi varlıklarının alınmasıyla finanse edilmeleri ve bu sayede ucuz fonlamaya ulaşmaları sağlanarak destek gelebilir. Diğer yandan, hem LTRO (3 yıllık %1 faizli Krediler) ödemeleri hem de önceden alınan bonoların vadelerinin gelerek itfa olmaları sebebiyle ECB'nin bilançosu küçülüyor ve banka+siyasi liderler bunu normalleşme olarak tanımlıyorlar. İşte tam da bu sebeplerle ECB ne yapmalı sorusundan kısmen uzak görünüyor. Belki tartışılması gereken nasıl yapmalı olabilir.