Advertisement
Türkiye uzun yıllar çok yüksek nüfus artışı yaşadı. Hızlı nüfus artışı birçok alanda sorunlar doğurdu. Önce, genç nüfusu eğitmekte zorlandık. Eğitimde kaliteyi bir tarafa bırakıp doğal olarak eğitime ulaşmayı ön plana çıkardık. Daha sonra, artan nüfusa iş olanakları sunmakta zorlandık. Bu sorunların çoğu hâlâ devam ediyor. Eskisinden tek farkı, artık nüfus artışı eskisi kadar yüksek değil. 1960'lı yıllarda yüzde 3'e dayanan yıllık nüfus artışı artık yüzde 1.2'ye inmiş durumda.
Nüfus artışındaki yavaşlama nüfusu yaşlandırıyor. Çocuk nüfusu azalırken, çalışma ve emekli yaşındaki nüfus artıyor. Zorunlu eğitimin 8 yıla çıktığı dönemin başında 1-8. sınıflarda toplam 9.1 milyon öğrenci vardı. İçinde bulunduğumuz öğrenim yılında bu düzeydeki öğrenci nüfusu 11 milyon oldu. Aynı dönemde okullaşma oranı yüzde 85'ten yüzde 99'a çıktı. Yani, artışın hemen hepsi okullaşma oranının artışından kaynaklandı. Aslında, bu yaş grubundaki nüfus önümüzdeki dönemde düşüş eğilimine girecek.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun tahminlerine göre, 5-13 yaş grubunun nüfusu 2013 yılında 11.3 milyon kişiyken, 2023 yılında 10.8 milyon kişiye, 2050 yılında ise 9 milyon kişinin biraz altına kadar düşecek. Bugünlerde bu yaş grubundaki nüfusun en yükseğe çıktığı dönemdeyiz. Bundan sonra bu grubun nüfusu düşecek. Düşen öğrenci nüfusu Türkiye'de temel eğitimin kalitesini artırmak için çok önemli bir fırsat sunuyor.

KALİTEYİ NASIL ARTIRAMAYIZ?

Kaliteyi nasıl artıracağız?
Öğrencilere çoktan seçmeli soruların doğru cevaplarını ezberleterek eğitimde kaliteyi artıramayacağımızı yaşayarak öğrendik. Bugünlerde çok tartışılan "dershaneleri kapatmak" projesi de eğitimde kaliteyi artırmaz. Dershanelere talep yaratan öğrenci değerlendirme yapısı değişmedikten sonra dershaneler bir şekilde var olmaya devam edecek. Bugünkü yapıda seçim, dershanelerin yeraltında mı yoksa yerüstünde mi olması arasında.
Eğitimde teknolojinin kullanımı bugünlerde çok konuşulan konular arasında. Teknolojiyi doğru bir yapıda ve doğru amaçlar için kullanmak elbette eğitimde kaliteyi artıran bir etken olur. Ama, her öğrencinin eline bir bilgisayar vererek diğer her şeyin aynı kaldığı bir sistemde eğitimde kalitenin artmasını bekleyemeyiz.

ÇİN'DEN ALINACAK DERS

On beş yaşındaki çocuklara verilen Uluslararası Öğrenci Değerlendirmesi Programı (PISA – Program for International Student Assessment) sınav (matematik, fen ve okuma) sonuçlarına göre, Türkiye okullarındaki öğrenciler dünya sıralamasında matematikte 44., fende 41. sırada. Buna karşılık, Çin okullarından gelen öğrenciler bu sınavlarda başı çekiyor. Çin ne yapıyor da başarılı oluyor? New York Times yazarı Thomas Friedman Şanghay'daki okullara yaptığı ziyarette bu sorunun yanıtını bulmuş:
1. Öğretmenlerin eğitimine öncelik veriliyor;
2. Meslektaşlar arası öğrenme teşvik ediliyor;
3. Sürekli mesleki gelişmeye olanak veriliyor;
4. Velilerin öğrencilerin öğrenme sürecine katılımı sağlanıyor;
5. Okul yöneticilerinin en yüksek standartları talep etmelerinde ısrarları ve öğretmenleri saymaları.
Dikkat edilirse, Çin okullarından gelen çocukları uluslararası yarışmalarda en iyi yapan ellerindeki bilgisayarlar ya da sınıftaki akıllı tahtalar değil. Öğretmene yatırım çözümün anahtarı. Eğitimde kalite ancak öğretmene yatırım yapmakla artırılabiliyor.
Türkiye de, düşen öğrenci nüfusuna paralel elde edeceği ek kaynakların tümünü öğretmene yatırıma kaydırmak zorunda. Önümüzde bir fırsat var. İyi kullanmalıyız.