Advertisement

Döviz kurları artıyor. Politika yapıcıları pek aldırmıyorlarmışgibi bir tavır içindeler. Maliyet her gün kabarıyor. Piyasaları yatıştırmak için gereken adımların boyutu da, olumsuz olabilecek bazı yan etkileri de artıyor. "Kurlar artıyor, ama bir şey olmaz" yönünde açıklamalar yapılıyor. Konuya olumlu yönden bakanlar, bankacılık sisteminin güçlü yapısından ve kamu finansman dengesinin sağlamlığından söz ediyor.
Döviz kuru öyle bir fiyat ki, bu fiyat etrafında oluşan olumsuzluklar sonucunda yerli paranın değer yitirmesi bir noktadan sonra ekonomide sağlam hiçbir şey bırakmayabilir. Bugünün sağlam diye düşünülen ekonominin bazı alanları yarın darmadağın hale gelebilir. Dolayısıyla, kur artışlarına kayıtsız kalmak için hiçbir neden sayamayız. ihracatçılarda kur artışlarından şikayet etmeye başladılarsa, tren raydan çıkmak üzere demektir.

İNATLAŞMANIN MALİYETİ YÜKSEK
Merkez Bankası'nın kısa vadeli faizleri artırmama yönünde bir tercihi var. Tercih, iktisadi değil, siyasi. Dünkü açıklamadan anlaşıldığı kadarıyla, direnebildiği kadar, Merkez Bankası kısa vadeli faizleri artırmadan durumu idare etmeye çalışacak gibi görünüyor. Geçenlerde Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın söylediğine bakarsak, Merkez Bankası'nın radikal bir adım atması zaten beklenmiyordu. Ali Babacan "siyasi nedenlerle oluşan durumu ekonomik önlemler ile düzeltemeyiz" dedi. Bir anlamda talihsiz bir demeç oldu.
Piyasa şartları yarın çok daha sert ekonomik önlemler almayı mecbur kılabilir. O kadar ki, bugün 2-3 puanlık bir faiz artırımı ile sakinleştirilebilecek bir piyasa yarın 6-7 puan faiz artışına arzulanan tepkiyi vermeyebilir. Döviz kurlarının geldiği her yeni plato daha güçlü bir tepkiyi gerektirir hale geldi. Bu anlamda piyasa ile inatlaşmak çok iyi bir fikir değil. Geçmişte defalarca gördüğümüz gibi, piyasa ile
inatlaşmanın sonucu hep daha yüksek maliyet ödenerek piyasaların sakinleşmesine çalışmak olmuştur.

YENİ İCATLAR KESMEZ
Bugün güçlü diye övündüğümüz bankacılık sistemi bu kur artışlarına dayanabilir mi? Sermayesi TL, varlık ve yükümlülüklerinin önemli bir bölümü döviz üzerinden olan bir bankacılık sisteminin döviz kuru artışlarına dayanabilmesinin bir sınırı var. Bir noktada, döviz üzerinde olan varlık ve yükümlülükler TL cinsinden artmaya devam ederken, TL üzerinden olan sermaye yetersiz kalır. Bugünlerde geçmişte çok yüksek diye övündüğümüz bankacılık sisteminin sermaye yeterliliği oranı döviz kurları yükseldikçe düşüyor. Henüz alarm veren noktaya gelmedik. Ama, o noktaya her gün biraz daha yaklaşıyoruz.
Gazetelere yansıdığı biçimi doğruysa, Ali Babacan bugünlerdeki karışıkların maliyetinin bir bölümünü vurgulamaya yönelik olarak "Hazine faizlerinin yüzde 1 puan artması faiz giderlerini yüzde 1 artırır" demiş. Ufak bir hesap hatası var. Hazine'nin borçlanma faizi tüm yıl boyunca yüzde 9'dan yüzde 10'a çıkarsa, bütçeden yapılan faiz harcamaları yüzde 1 değil, yüzde 10'un üzerinde artar. Döviz kurlarındaki çıkışa dur demek için gerekli olabilecek faiz artırımı ertelendikçe, piyasalar daha yüksek bir faiz artışı talep edecekler. Hazine'nin borçlanma faizi yüzde 1 puanın çok üzerinde artıp bütçeden yapılan faiz harcamaları yüzde 10 değil, yüzde 30-40 artabilir. Böyle bir gelişme kamu finansmanı açısından pek hoş olmaz. Merkez Bankası dün yeni bir faiz oranı daha icat etti. Faizde "alt sınır-üst sınır" derken, bir de sıkılaştırma günü faizimiz oldu. Bu yaklaşımlar piyasaları kesmez. Aslında konu daha ciddi bir boyuta geldi. Daha istikrarlı bir para için para politikasına araç serbestisinin yeniden getirilmesi gerekiyor. Merkez Bankası, gelişmeleri umursamaz bir görüntü vermekten kurtarılmalıdır.