Advertisement

Tunus'ta başlayan ve Ortadoğu ile Kuzey Afrika'yı etkisine alan ayaklanma rüzgârları gittikçe sertleşiyor.
En son Libya'da olanlar hem sert hem de çok acı. Böylesi yüksek can kaybını göze alan diktatörlerin onlarca yıl halklarına hiçbir şey verememelerinin ve insanlarını hiçe sayan yaklaşımlarının yansımasını hep beraber gözlüyoruz.
Kanımca bu sert rüzgârlar esmeye devam edecek. Bölgenin haritası ve yönetim şekli değişecek.
Değişimin yönü konusunda şu aşamada öngörüde bulunmak çok güç. İran tipi bir demokrasi daha olası görünüyor. Türkiye'nin örnek ülke olması istekleri ise elit ve eğitimli kesimlerden kaynaklanıyor.
Geçen hafta Paris'te katıldığım toplantıda bana yöneltilen soruların başında bu konu geliyordu. Yanıtım, Türkiye tipi bir demokrasinin bu bölgede uygulanabileceği ve fakat bunun altyapısının oluşturulmasının uzun süre alacağı şeklindeydi.
Demokrasinin sadece vatandaşların özgür iradeleri ile oy kullanmalarını kapsamadığını, kurumsallaşmanın da büyük önem taşıdığını, demokrasiyi yaşatan kural ve kurumların kolay oluşturulamadığını belirterek İslam ile demokrasi arasındaki çelişkilerin yumuşak bir biçimde aşılmasının zorluğuna değindim.
Tabii burada bir başka gerçekde vardı.
Türkiye Avrupa Birliği'nin bir üyesi olabilseydi, demokrasisi şimdi çok daha sağlam ve bir Batılı gibi şekillenebilecekti. Modelin eksik yönleri de bu yolla tamamlanabilecekti.
O zaman da Türkiye'yi model alacak Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde batı türü demokrasiye benzer bir siyasal sistemin ortaya çıkma süresi kısalabilecekti.
Önümüzdeki dönemde olası çatışmaların "helal demokrasi" ile "Türkiye tipi" ya da "İran İslam Cumhuriyeti" şeklindeki demokratik model seçimlerden ortaya çıkabileceğini sanıyorum.
Bakalım Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da hangi ülkede hangi tür demokratikleşme adımları atılacak? Kim galip gelecek?
Bekleyip göreceğiz.

Kamu yönetişimi ve petrol gelirleri
Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da esen demokrasi rüzgârları, sonunda kral, diktatör ya da emir sıfatları ile bu ülkeleri yöneten kişi ve ailelerin yerine başka yönetim biçimlerini getireceğini bize işaretliyor.
Bu ülkelerin çoğu petrol ya da doğal gaz geliri zengini.
Bu güne kadar ülkeyi yönetenlerin tasarrufu altındaki bu gelir kaynakları, demokratikleşme süreci içinde devleti kim yönetiyorsa onun kararlarına göre kullanılacak.
Buradaki soru, gelecekteki kamu yönetimlerinin petrol gelirlerini halkın yararına mı yoksa kendi çıkarlarına mı göre kullanacakları.
Aslında Türkiye'nin petrol gibi rantlardan para kazanan bir devlete yapısına sahip olmayışının bizim için bir şans olduğunu düşünüyorum. Bu özellik bizi çalışmaya, üretmeye ve ekmeğimizi taştan çıkarmaya yöneltti. Yaratıcılığımızı güçlendirdi.
Bu nedenle ileride demokrasi ile yönetilmeyi arzulayacak Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde petrolden elde edilen kamu kaynaklarını yönetecek kurumlara gereksinim duyulacağı kuşkusuz.
Bu yapılamazsa yeni gelen yönetimler ve yandaşları yolsuzluktan yorgun düşerler.