Advertisement

Japonya'da meydana gelen deprem bana 1999 yılının ağustos ayında Adapazarı depremi sonrası yaşadıklarımı anımsattı.
İlk haber sabahın erken saatlerinde gelmişti. Can kayıplarının ya da hasarın boyutları konusunda hiçbir fikrimiz yoktu. Televizyonlardan izlediklerimiz ise resmi tam olarak bize veremiyordu.
Sonra telefonların çalışmadığını, Merkez Bankası'ndaki bankalar arasında ödemeleri yapan bilgisayar sisteminin deprem bölgesinde ve özellikle İstanbul'da devre dışı kaldığını fark ettik.

ÖDEMELER SİSTEMİ ÖNEMLİ
Ödemeler sistemi çalışamaz bir duruma girdiğinde tüm finans sistemi kilitlenir. Kimse kimseye para ödeyemez. Panik başlar.
Merkez bankaları bu durumda iki noktaya odaklanırlar.
Birincisi sisteme istediğinden fazla likidite vererek para çekme paniğini önlemek, ikincisi ise piyasaları sakinleştirmektir.
Nitekim likidite vereceğimizi piyasalara hemen bildirdik. Ödemelerin ise müşterilerin isteği doğrultusunda yapılmasını, mutabakatın sonra sağlanacağını duyurduk.
İki gün sonra bilgisayarlar çalışmaya başladı. Ödemeler normalleşti.
Ne var ki iki günlük gecikme on beş günlük bir mutabakat çalışmasını gerektirdi. İşlemler tek tek kontrol edilip bilgisayarlara yüklendi. Bir sorun çıkmadı.

PİYASALARI SAKİNLEŞTİRMEK
Piyasaları sakinleştirmek kolay olmadı. Depremden iki gün sonra yabancı basında yer alan bir haber, sıcak para dolu piyasaları bir anda salladı.
Habere göre İzmit Rafinerisi ağır hasara uğramış, çalışamayacakmış. Bunun Türkiye ekonomisine faturası çok ağır olacakmış. Ayrıca bir çok sanayi kuruluşunda da üretim durmuş.
Derhal bilgi aldık. Rafineride bir hasar yoktu. Sanayi kuruluşlarında üretim yavaşlaması bazı çalışanlarının hayatlarını kaybetmesi, bazılarının da yakınlarını arama çalışmalarından kaynaklanıyordu. Haber doğru değildi.
Dış basın ile temasa geçtik. Durumu anlattık. Piyasa oyuncuları ile konuştuk. Onları sakinleştirmeye çalıştık. Tabii ki bu süreç zaman aldı.
Türkiye ekonomisi 1998 yılı ortalarından itibaren büyümede zaten sıkıntılı bir döneme girmişti. 1999 yılının ilk ve ikinci çeyreğinde sırasıyla yüzde 5.4 ve 1.6 oranlarında küçülmüştü.
Deprem sonrası büyüme hızı üçüncü çeyrekte yüzde 4.8'e düştü. Son çeyrekte de yüzde 1.6 oranında bir üretim kaybı yaşandı.
Ancak 2000 yılında yürürlüğe konulan IMF destekli ekonomik program bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 6.5, ikinci çeyreğinde ise yüzde 8.6 oranında bir üretim artışını da beraberinde getirdi.
Şimdi Japonya'yı düşünüyorum. Bizim yaşadığımız kaotik durumun benzerinin Japon Merkez Bankası'nda değişik boyutlarda da olsa tekrarlandığını görür gibi oluyorum.
Özellikle can kayıplarının 10 bini aşacağını ve hasarın boyutlarının 180 milyar dolara ulaşabileceğine işaret eden piyasa raporlarının gerçekçiliğini tartıyorlardır.
Haberleşme ve ödemeler sisteminin bazı bölgelerde çalışmamasının çözümünü mutlaka düşünüyorlardır.
Depremin ilk şoklarında merkez bankalarına önemli iş düşer.