Dövizde dalga boyu uzadıkça kur konusunda tartışmalar hızlanıyor.
Son gelişmeler karşısında dolara karşı 1.80'leri gören TL'nin değerinin ne olması konusunda Merkez Bankası da devreye girdi. Merkez Bankası Başkanı Başçı, TL'nin şu an % 5-10 civarında olması gerekene göre kur sepeti karşısında daha değersiz olduğunu söyledi.
Son on yıldır TL'nin dış paralar karşısındaki düzeyine ilişkin yorum yapmaktan kaçınan Merkez Bankası, bu kez ilk olarak değişik bir iletişim politikası uygulamaya başladı. "Benim tolerans göstereceğim en yüksek düzey sepet bazında 2'dir" mesajını piyasalara iletti.
Kanımca Merkez Bankası'nın gücü buna yeter. Elindeki 90 milyar doları aşmış bir rezervle banka bu düzeyi koruyabilir.
Ancak sorunun, bu tür bir açıklamanın ve dövizin tavan değerini belirlemenin doğru, güvenilir ve çağdaş bir para politikası ile örtüşüp örtüşmediği üzerinde yoğunlaşması gerekiyor.
Benim Merkez Bankası'nda görevde bulunduğum 90'lı yıllarda yaşanan sorunlar ve kırılganlıklar nedeniyle para politikası çok farklıydı. Faizi serbest bırakıp döviz kurunu savunuyorduk.
Bu nedenle ben zaman zaman kurun değeri konusunda kamuoyunu aydınlatır, Merkez Bankası'nın uygulamalarıyla bunu pekiştirirdik.
Piyasalar uzun süre denedikten sonra bize güvendiler. Döviz rezervi çok düşük olmasına karşın bu güvene dayanarak TL/döviz fiyatını ayarlayabildik.
Oysa şimdi durum başka.
Enflasyon hedeflemesine odaklanarak faizi kontrol eden ve fakat siyasi baskılarla indirmek zorunda kalan bir Merkez Bankası, faize ek olarak dövizin tavanını da kontrol etmeye çalışıyor.
Daha önce de yazdım. Sermaye hareketleri kısıtlanmadıkça bu iki amacın birlikte uygulanması birçok sorunun kaynağı olur.
■ Para politikasına güven azalır.
■ Fiyat istikrarını sağlayacak sistem zedelenir.
■ Bunun da ötesinde dövizin ve faizin düzeyinin bilinmesi TL'yi spekülatif saldırıların hedefi haline getirir.
■ Zaman geçtikçe bu iki hedefin gerçekleşmesinde sapmalar ortaya çıkarsa para politikasının kaybettiği kredibiliteyi yeniden kazanmak uzun süre alır.
■ Risk primleri artar. Bizden söylemesi.
***
Euro Bölgesi'nin yönetişim sorunları
Merkel ve Sarkozy'nin, yaptıkları ikili zirvede krizi konuşacakları yerde oturup Avrupa'nın yönetişim sorunlarına eğildikleri anlaşıldı.
Ekonomi bakanlığı kurulması, liderlik özelliği bulunmayan ve verilen emirleri yerine getirmekten başka fonksiyonu olmayan Herman Van Rompuy'un yeni kurulacak bu kurumun başkanlığına getirilmesi ve kamu borç limitinin anayasalara yazılmasının sağlanması gibi güncel olmayan konuları güzelce süsleyerek kamuoyuna sundular.
Krizle ilgili acil sorunlara değinmediler. Yönetişim konusunu ele almalarına rağmen Euro Bölgesi'ndeki uygulamaların ne derecede zayıf olduğunu bir kez daha bize gösterdiler.
Böyle bir sonucun çıkacağı belliydi. Zaten son iki yıldır böylesi kararlarla ve iyi niyetlerle krizi daha da derinleştirdiler.
Şimdi piyasaların tansiyonu daha da arttı. Euro Bölgesi'nin gereksinim duyduğu fonları temin eden finans kuruluşlarının Avrupalı liderlere güvenleri iyice azaldı.
Kanımca Avrupa'da kriz yeniden derinleşmeden, Almanya ile Fransa bundan ağır hasar görmeden sağlıklı karar veremeyecekler. Tıpkı bizim daha önce yaşadığımız krizlerin sonrasında olduğu gibi.