Merkez Bankası'nın dün yapılan Para Politikası Kurulu toplantısından önemli bir karar çıkmadı. Ancak mesajlar vardı.
Bunlardan birincisi, politika faizi olan haftalık repo oranı ipotek altında olduğundan bir artırıma gidemedi. Buna karşılık piyasa yapıcısı bankalara repo işlemleri yoluyla tanınan gecelik borçlanmada faiz oranını % 8'den % 12'ye yükseltti.
Bunun anlamı, "Faizi ben artıramıyorum, siz artırın" demekten başka bir şey değil.
Nitekim paraya sıkışmış piyasa dün hem Merkez Bankası'ndan gecelik borçlanmaya başladı hem de elindeki hazine kâğıtlarını satarak likidite sağlamaya çalıştı. Piyasa faizleri bir anda yukarı fırladı.
Faiz artırımı görevini piyasalara devreden Merkez Bankası, dövize olan talebi bu yolla kesebilir mi sorusuna şu anda yanıt vermek zor.
İkincisi, Merkez Bankası uzun süredir unuttuğu enflasyon konusunu bu kez önemle vurguluyor. TL'nin değer kaybının ve son zamların etkisiyle önümüzdeki aylarda enflasyonda belirgin bir yükseliş gözleneceğini dile getiriyor. Bununla mücadele için ise borç verme faizlerinin önemli ölçüde artırılması yoluyla faiz koridorunun genişletilmesi gerektiğini düşünüyor.
Oysa enflasyonu önleme ve bekleyişleri yönlendirme, faiz koridorunun genişletilmesiyle olmaz. Politika faizlerini artırarak yapılır.
Üçüncüsü, tüketici kredilerindeki büyümenin daha makul seviyelere inmesi sonucunda özel kesim tasarruflarında arzulanan artışın gerçekleşmeye başlamasının cari işlemler dengesinde belirgin bir iyileşmeye neden olduğu görüşüne pek katılamıyorum.
Cari açık, dış finansmanda ortaya çıkan tıkanıklıklar ve dış dünyadaki olumsuzluklar sonucu beklenen düzeyinin altında seyrediyor. Tüketici kredilerinde halen süregiden artış oranının cari açığın azaltılmasına katkısının düşük olduğunu sanıyorum.
***
Pazarları asla
Pazar günü yapılacak Avrupa Birliği Liderler Toplantısı sırasında krizi sona erdirmeye yönelik planın açıklanması bekleniyor.
Ancak çözümlenmemiş uyuşmazlık noktaları hâlâ var. Bu nedenle beklentim eskilerde kalan 1960 yılı Oscar ödülünü kazanmış "Never on Sunday" şarkısı paralelinde.
Pazar günü bu işin çözümleneceğini ve alacağımız haberlerin piyasaları tatmin edeceğini sanmıyorum.
Özellikle Avrupa İstikrar Fonu'nun genişletilmesi, ona banka statüsü tanınması ya da kısmi garanti vererek sorunlu ülkelerin yeni borçlanmalarını kolaylaştırması Alman Parlamentosu'nun onayına bağlı.
Avrupa İstikrar Fonu'nun statü değişikliğine, büyük güçlüklerle ve daha yeni oylamış bir parlamentonun aradan kısa süre geçtikten sonra onay vereceğini sanmıyorum.
Merkel'in sıkıntısı da bu.
Piyasalar ise üç konu üzerinde duruyorlar.
Birincisi, Avrupa İstikrar Fonu'nun yeterli düzeyde büyütülmesini istiyorlar. Halen masa üzerinde kullanılabilir tutarın 287 milyar Euro olduğu ve ilgili ülkelerden yüzde 4 oranında tahsilat yapılabildiği bir fonun mevcut sorunları çözmeyeceğini piyasalar biliyor.
İkincisi, Avrupa Merkez Bankası'nın bu plana somut katkısının belirlenmesini şart koşuyorlar.
Üçüncüsü ise, bankaların Yunanistan'dan olan alacaklarından silecekleri miktar ve oranların Avrupa bankacılık sistemini sarmasının önlenmesini bekliyorlar.
Tüm bu açık noktaların pazar gününe kadar hem Almanya'yı hem de piyasaları tatmin edici bir şekilde çözümü zor.
Böyle toplantıları zaten pazar günleri yapmamak lazım. "Never on Sunday."