Bu hafta medyada yer alan bir habere göre, dünyaca bilinen bir saat şirketinin yüzde 41’ini elinde tutan patronu, finans piyasalarına yönelik çok ciddi eleştirilerde bulunmuş ve “Borsalar casino’ya benziyor. Kısa vadede para kazanmak için bazı operatörler manipülasyon yapıyorlar” demiş. Tüm borsaların kaderi bu olsa gerek. Kendisiyle yapılan görüşmede bankalara da güvenmediğini açıklayan patron, düşük borçlu yapıyı sürdürmeye ve öz kaynakla finansı tercih ettiğini belirtmiş. İşadamları açısından bu yöntem pek tercih edilmez muhtemelen. Öz kaynaktan para kazanmak için girişimci değil, rantiye olmak yeterli. Önemli olan borç parayla iş yapıp para kazanmaktır.
Bu yaygın bir anlayış ve ne yazık ki ülkemizde de aynen geçerli. Türkiye’de de şirketler gereğinden fazla borçlu yapılarıyla faaliyetlerini sürdürüyorlar. Üstelik Türkiye’de faizler oldukça maliyetli olmasına rağmen. Türkiye’de iş yapmada ortaklık kültürü de oluşmadığı için hiçbir girişimci ortaklığa yanaşmıyor ve parasının birkaç katı borçla iş yapmaya çalışıyor. Ortak almak işlerin yürütülmesinde belki sıkıntı yaratabilir. Ortaklıklarda sadece karar alamamaktan dolayı ne kadar iyi şirketin batmak, tasfiye olmak zorunda kaldığını uygulamada çok sık görüyoruz. Hem kısıtlı paraları hem de yanlarına ortak almak istememeleri yüzünden Türkiye’de girişimcilik çok kısır kalmış durumda. Şirketlerimiz yeterli sermaye olmadığı için büyüyememişler, dünya çapında şirketlerimiz oluşmamış ve son dönemlerde biraz atak halinde olsak dahi ne yazık ki rekabet üstünlüğünü bir türlü tam olarak yakalayamamışız. Aslında Türk işadamlarının önünde çok büyük bir imkân var.
Yönetimde yanlarında oturacak birini istemediklerine ve işlerini yürütebilmek için gerekli sermayeyi kredi olarak temin edip zorlanmak istemediklerine göre, yapacakları tek şey var: Şirketlerini halka açmak. Ancak bizim işadamlarımızın halka açılma konusunda yeterli bilgileri olmadığı biliniyor. Halka açılmanın faydalarını, faziletlerini onlara anlatacak kesimler bu konuda yeterli çabayı bugüne kadar gösteremediler. Eğer işadamlarımıza halka açılmayla özkaynak temin edileceği ve özkaynak teminine rağmen şirket yönetimini kaybetmeyecekleri anlatılsa muhtemelen fikirleri değişecektir. Bu konuda asli görev, aracı kuruluşlara düşüyor. Çünkü bu sayede para kazanacaklar. Bunun dışında SPK ve İMKB’nin de bu konuda yeterince çalışması gerekiyor. Saat firmasının sahibinin borsaları kumarhane gibi görmesi ne yazık ki bizim işadamlarımızda da mevcut. Borsada üç beş kumarbazın alıp satarak gariban yatırımcıları söğüşledikleri anlayışı oldukça yaygın. Bu nedenle, halka açılmanın yararlı olduğunu bilseler dahi sadece bu nedenden dolayı bile borsaya gelmek istemeyenler var. Borsanın fazlasıyla manipülatif olduğu konusunda yaygın anlayış sadece işadamlarında değil, genelde toplumun her kesiminde bulunuyor. Yatırımcı sayısının artmamasının nedeni de bu güvensizlik zaten. Gerek işadamlarında gerek şirketlerde gerekse yatırımcılarda bulunan anlayışın da değiştirilmesi gerekiyor. Borsada manipülasyon yok mu? Fazlasıyla var. Ama 400 civarındaki şirket içinde manipülasyon yapılamayacak olan, güçlü, saygın, kârlı şirketler de bolca var. Bu nedenle dört bir yandan bu algının değiştirilmesi için ciddi çaba gerekiyor.