Advertisement

Merkez bankası iletişimi, para politikası yapımında tüm dünyada önemli bir rol oynamakta. Merkez bankaları genelde yalnızca tek bir faiz oranı, genellikle gecelik faiz oranı üzerinde doğrudan kontrole sahipken; görevlerini yerine getirmedeki başarıları, varlık fiyatlarını ve faiz oranlarını bu tek silah ile tüm vadelerde etkileyebilmelerini gerektirir. Bu hedeflere ulaşmak için güvenilir politika eylemleri kadar etkili iletişim de büyük öneme sahiptir.

Öte yandan faiz kararlarını alan komitenin oy birliği ve/veya çokluğu ve bunun piyasaya yansıma şekli de kararın ne kadar güçlü olduğu konusunda önemli bir sinyaldir. Çoğu merkez bankası kararları bir komite tarafından alındığı gibi; komite üyelerinin ortak bir şekilde mi, yoksa bireysel ya da görüş çeşitliliğini vurgulayarak mı iletişim kurmaları gerektiği sorusunu ortaya çıkarmaktadır. Bireysel komite üyeleri arasındaki çeşitliliğin iletilmesi, piyasaların para politikası duruşunun mevcut değerlendirmesini çevreleyen belirsizlikleri daha iyi anlamasına yardımcı olabilir. Diğer taraftan dağınık iletişim ise piyasa katılımcıları arasında daha fazla netlik ve ortak anlayış sağlamayabilir, bu da merkez bankalarının “tek sesle” iletişim kurmasının ne kadar önemli olduğunu gösterir.

Küresel merkez bankalarını ele aldığımızda iletişim politikalarının ayrıştığını görürüz. Örneğin ABD Merkez Bankası’nın FOMC üyeleri, toplantı arası dönemde çoğunlukla kişisel görüşlerini ifade ettikleri için, FED iletişimde daha bireyci olurken; İngiltere Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası, komite üyelerinin ifadelerinin çoğunlukla komitenin görüşlerini yansıttığı daha ortak stratejiler izler. Yapılan araştırmaların komite üyelerinin para politikası eğilimi hakkındaki iletişimde daha yüksek derecede dağılımı olması, finansal piyasaların gelecekteki para politikası kararlarını tahmin etme kabiliyetini kötüleştirdiğini ve piyasa belirsizliğinin derecesini artırdığını gösterir. Para politikası sinyallerinin aksine ekonomik görünüme ilişkin görüşlerin çeşitliliği, finansal piyasaların faiz oranlarının gelecekteki yolunu tahmin etme kabiliyetini artırdığı düşünülür. Örneğin Mayıs 1999'dan bu yana FOMC tarafından sağlanan risk dengesi değerlendirmesinin de piyasaların gelecekteki faiz oranları yolunu tahmin etmesine yardımcı olduğunu görüyoruz.

Son dönemdeki enflasyonist baskılar ve resesyon endişeleri ise merkez bankalarının iletişim politikasının hiç olmadığı kadar önemli olduğunu gösteriyor. Çünkü bu aralar ekonomiler için sıkça kullandığımız “yumuşak iniş” ifadesi. Hem faiz artışı ile enflasyonu düşürme hem de bu sıkı para politikası duruşuna rağmen büyümeden çok fazla çalmamayı gerektiriyor. İşte tam bu sebeple Haziran’da 50 baz puan faiz artışı yapması beklenen ABD Merkez Bankası FED, 75 baz puanlık faiz artışına rağmen karar öncesi verdiği sinyallerle kararın etkisini yumuşatmayı başardı. Bundan da önemlisi beklenti yönetimi kanalı ile enflasyon beklentilerini törpülemeyi başardı.

Gelişen ülke merkez bankaları iletişimde zayıf kaldı

Öte yandan gelişen ülke merkez bankalarının iletişim konusunda yeteneklerinin gelişmiş ülkeler kadar güçlü olmadığını görüyoruz. Fakat pandemi gibi bir belirsizlikle sınanan gelişen ülkeler, bu konuda tek sorumluluğu mali politikalara yükleyemeyeceklerini öğrendi. Örneğin Güney Amerika ülkelerinin, enflasyonun yaygın ve kalıcı olmadığı dönemde yaşadığı deneyimler; o ülke merkez bankalarının 2021 başında erken reaksiyon vermelerinde rol oynadı. Bu kazanım doğru iletişim politikasına ek olarak, gelişen ülkelerin öncü politika seti geliştirmelerinde streslere dayanıklı olduklarını gösterdi.

Türkiye ise son dönemde para politikasının ana görevi olan fiyat istikrarı konusunda beklenen başarıyı gösteremedi. Diğer taraftan sözlü yönlendirme kanadında mali politika ile uyumsuz, karışık sinyaller verildiğinden; enflasyon beklentilerini yönetme konusunda da eksik kaldı. Son gelen anketlerde de görüldüğü üzere yıl sonu politika faiz beklentileri şu an ki seviyenin hem üzerinde hem de altında oluşuyor. Dolayısıyla faiz indirimi mi yoksa faiz artırımı mı yapacağı konusunda beklenti oluşmadığından, yüksek enflasyon ortamında beklentiler kanalında da maalesef bir türlü iyileşme sağlanamıyor.

Sonuç olarak iletişim, piyasaların para politikasını tahmin etmesine yardımcı olmada ve piyasa belirsizliğini azaltmada önemli bir role sahip. Ancak, özellikle resesyon dönemlerinde para politikası eğilimi ve ekonomik görünüme ilişkin dağınık iletişimin etkilerine dair çelişkili bulgular, merkez bankalarının bu iki iletişim türünü birbirinden ayırması gerektiğini göstermekte.