Advertisement

Bazen kamunun aldığı kararlar çok iyi niyetli ve yerinde olsa bile enine boyuna tartılmadan yürürlüğe girdiğinde getireceği yarardan daha fazla zarara yol açabiliyor. Benzer bir örneği kısa bir süre önce yaşadık. 8 Mart 2023 tarihinde, TBMM Genel Kurulu’nda, “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 12 maddeden oluşan birinci bölümü kabul edildi. Teklif aslında deprem bölgesine yapılacak yardımları düzenleyen ve artırmayı hedefleyen oldukça iyi niyetli bir içeriğe sahip. Zira depremin yarattığı yıkımı onarmak amacıyla kurumlar vergisi mükelleflerine verilen vergi teşviklerine bir kereye mahsus olmak üzere yüzde 10’luk kesinti yapılacağı; ayrıca kurumlar vergisi istisnaları ve yurt dışından elde edilen vergi yükü en az yüzde 15 olan kazançlar üzerinden yüzde oranında tek seferlik ek vergi alınacağı maddesi vardı.

İştirak kazançları istisnası, yatırım fon ve ortaklıklarının portföy işletmeciliği kazanç istisnası, emisyon primi istisnası, taşınmaz ve iştirak hissesi satış kazancı istisnası, yurt dışından elde edilen ve bazı şartları taşıyan kazanç istisnaları, serbest bölge ve teknoloji geliştirme bölgesi kazanç istisnası ek vergi alınacak alanlar olarak açıklandı.

Halka arz ile hisse satışı aynı amacı taşımıyor

Bu karar, girişimcilik ekosistemini derinden etkileyecek sonuçlara yol açabilir. Çünkü emisyon primi istisnası, gelişmekte olan yeni girişimcileri finansal açıdan büyük bir yük altına sokacak. Öncelikle sektöre uzak olanlar için emisyon priminin ne olduğunu kısaca açıklayayım. Emisyon primi; anonim şirketlerin kuruluş veya sermaye artırımlarında çıkardığı payların, hisse değerlerinin üzerinde bir bedelle ihracı durumunda ortaya çıkan farkı ifade ediyor. Yani bu teklif yürürlüğe girerse 2022’de yatırım alan girişimlerin tamamı ek vergiyi ödemek durumunda kalacak. Oysa startup’lar, FinTek’ler yatırım aldıklarında ya da hisse satışı yaptıklarında aslında normal bir halka arz gibi ek bir gelir elde etmiyor. Bizim sektörümüzde işin felsefesi çok daha farklı. Yeni nesil girişimlerin her yatırım turunda değerlemeleri artıyor. Değeri artarken de kurucuların ve önceki yatırımcıların hisselerinin değerinin erimemesi için özsermayeye yatırılan tutarla emisyon primine yatırılan tutar birbirinden farklı oluyor. Örneğin, 1 milyon dolar yatırım almış bir girişim, 100 bin dolarını sermayeye, 900 bin dolarını emisyon primine koyuyor. Bu düzenleme tam da bu emisyon primindeki rakamı etkiliyor ve bu da şu demek oluyor; “Yatırımcılar, siz Türkiye’deki girişimlere 2022 yılında yatırım yaptıysanız, yüzde 10’unu vergi olarak ödemeniz gerekiyor.”

Ortada elde edilmiş bir gelir yok

Konuyla ilgili görüşlerini açıklayan vergi uzmanları da sektörle benzer bir yaklaşım içinde. Sektörü yakından tanıyan uzmanlar, emisyon primlerinin kazanç değil; ortaklarca şirkete konulan öz varlık, yani sermaye olarak görülmesi gerektiğini belirtiyor. Aslında kısaca sermaye yedeği de diyebiliriz. Öte yandan yine sektörümüzde yatırım alma ya da hisse satışının da felsefesi ve amacı farklı. Çünkü bizler, aslında bir finansal işlem yapmıyoruz ayrıca ortaya çıkan şirket değerlemeleri de aslında şirketin bugün değil, gelecekte ulaşacağı büyüklüğü ifade ediyor. Girişimler; yatırımcının iş ağından, deneyimlerinden yararlanmak, doğru stratejiler geliştirerek büyümek için bu işlemlere imza atıyor. Şirkete giren para ise ‘kâr’ hanesine yazılmadığı gibi büyümek için kullanılıyor. Kısaca ortada elde edilmiş kar yok!

Sektör temsilcileri olarak kamu ile görüşmelerimizi sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Onlara bu kararın girişim ekosistemi üzerinde yaratacağı tahribatı anlatacağız, yeni bir düzenleme yapılacağına dair ümidimiz var. Zira son yıllarda tüm dünyadan pozitif olarak ayrışan Türkiye FinTek sektörü ciddi bir yara alacak. Dünya FinTek merkezleri arasında giderek sıyrılan İstanbul ve ülkemiz de bu avantajını yitirecek. Kısa vadeli amaçlar için geleceği feda etmemeliyiz! Çözüme odaklı anlayışla hazırlanacak bir tebliğin konuyu çözeceğine inanıyorum. Tam da bu noktada deprem bölgesine yönelik çeşitli meslek gruplarının bir dizi talepleri var. Bu taleplerin karşılanmasının bölgedeki girişimleri hem rahatlatacağını hem de bu zor dönemi daha az hasarla atlatmalarına yardımcı olacağını düşünüyorum.